Soğuk havalarda yüz felcine dikkat!

Kış aylarına girdiğimiz bugünlerde soğuk havaların artmasıyla birlikte hastalıklar da yüzünü göstermeye başladı. y

Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. M. Zülküf Önal “Soğuk hava ve şiddetli rüzgar özellikle yüz bölgesindeki sinirleri olumsuz etkiliyor. Hızlı ilerleyen yüz felci gün içerisinde artış gösterebilir ve istenmeyen sonuçlar doğurabilir” diyor.
Ani ısı değişimlerine dikkat!

Yüz felci genellikle iz bırakmadan iyileşiyor. Bunda da yüz felcinin nedeninin belirlenmesi önem taşıyor. Ani ısı farklılıkları, şeker hastalığı, tiroid bezi bozuklukları, hipertansiyon, bazı romatizmal hastalıklar, sık alkol tüketimi, vitamin eksiklikleri, orta kulak enfeksiyonları, tükürük bezi ve kulak cerrahileri sonrası sinirin haraplanmasına bağlı olan yüz siniri çevresel felçlerinde ortaya çıkar.
Tedavi olarak ilaç ya da cerrahi uygulama yapılabilir. Yüz felçlerinin yüzde 85'i herhangi bir iz bırakmadan başlangıcından itibaren üç hafta ile altı ay içinde iyileşir. İyileşme olmayanlarda tam felç, spazmlar, yüzde güçsüzlük gibi çeşitli düzeylerde kalıcı problemler yaratabilir.
Yüz felcinden nasıl korunabiliriz?

Yüzümüzü direkt soğuğa maruz bırakmamak en önemli korunma yoludur. Soğuk ve rüzgarlı havalarda yüzü mutlaka sert hava akımından korunmak gerekir.
Kar maskesi, atkı takarak yüzün rüzgarla direkt teması önlenmelidir. Dışarı çıkarken mutlaka yüz ve başı soğuktan koruyacak şekilde şapka, şal ve atkı kullanılmalıdır.
Banyo sonrası saçlar tam kurutulmadan dışarı çıkılmamalıdır. Çok soğuk havalarda özellikle erkekler tıraş olduktan sonra en az 10 dakika bulundukları ortamdan çıkmamalıdır. Tıraş, ılık suyla olunmalıdır.
Rüzgara maruz kalmamak için otomobil kullananların da camlarını açmaması önemlidir.
Yüz felci olan hastaların, hekimlerce verilen tedavi ve önerilere uyması gerekir.
Yüz felci tedavisinde yüz egzersizleri çok önemlidir. Yüz felci hastaları, yüz kaslarına masaj yapmalı, sıcak uygulama yapmalı ve bu kasların hareket etmesini sağlamak için sakız çiğnemelidir.
Uzun süren yüz felçlerinde yüz kasları hareketsizlikten güçsüzleşir ve yüz siniri çalışsa bile yüzde güç kaybı olabilir. Hastanın kendi kendine uygulayabileceği masaj ve sakız çiğneme dışında fizik tedavi uygulanması da hekimin gerekli gördüğü durumlarda önerilebilir.
Kaynak.haber7

Şekerin Ameliyatla tedavisi yaygınlaşıyor!

Şeker hastalığının ameliyat ile tedavi edilmesi konusunda Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı, bu yöntemi yaymak için çalışmalara başladı.

Tip 2 diyabet hastalığına cerrahi yollarla çözüm getiren metabolik cerrahi ameliyatları hakkında halkı bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak amacıyla kurulan Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı; çalışmalarına 26 Aralık’ta Samsun’da başlıyor…
Vakıf Başkanı Doç. Dr. Alper Çelik yaptığı açıklamada, Türkiye'nin metabolik cerrahi alanında dünyanın en büyük ikinci serisine sahip olduğunu belirterek tip 2 diyabetin en etkili tedavisi olduğu bilinen bu hastalardan elde edilen bilgi ve tecrübelerin diğer hekimlerle paylaşılması gerektiğini ifade ediyor.
Doç. Dr. Çelik şöyle devam ediyor: “Bizler girdiğimiz her platformda bilginin paylaşılarak arttığını belirtiyoruz. Bilimsel her çalışmanın temelinde bu davranış esastır. Bildiklerimizi ne kadar çok meslektaşımıza aktarırsak, diyabetle savaş konusunda o kadar çok yol kat edeceğiz. Önceden bu ameliyatlarla ilgili bilgi sahibi olabilmeniz için dünyayı dolaşmanız gerekiyordu. Ama artık bu ameliyatlar Türkiye'de de başarıyla uygulanıyor. Hatta yaptığımız ameliyatlarla şu anda dünyanın en büyük ikinci hasta serisine sahibiz. Dolayısıyla artık metabolik cerrahiye ilgi duyan ve çalışmalarına bu alanda devam etmek isteyen meslektaşlarımızın hiçbir yere gitmesine gerek kalmadı. Metabolik Cerrahi Okulu ile tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi adına elde ettiğimiz her bilgiyi ve tecrübeyi hekim arkadaşlarımız ile paylaşıyoruz.
Elde ettiğimiz her yeni tecrübeyi Türkiye Metabolik Cerrahi Vakfı çatısı altında toplayıp dünyada bu alanda yapılan bilimsel çalışmalara öncülük ediyoruz. Bu ameliyatların daha ulaşılabilir olması gerekiyor. Resmi rakamlara göre Türkiye nüfusunun en az 7 milyonu diyabet hastası. Etkisi ispat edilmiş tedavileri ne kadar çok lokasyonda uygulayabilirsek o kadar çok hastaya ulaşma imkânımız olacak.”
Kaynak.haber7

Aase Sendromu Nedir? Nedenleri Ve Tedavisi

Aase sendromu çeşitli doğum kusurları ile karakterize bir durumdur.

Her iki baş parmaktan alınan kırmızı kan hücreleri ve doğumdan itibaren alınan kemik sayısı takibi ile öğrenilir. Konjenital anemi ile seyredebilen başparmak sendromudur. Nadir görülen bir hastalıktır. Bugüne dek sadece 24 vakada teşhis edilmiştir. Kalıtsal olabilir ve kardeşlerde görülebilir. Kusurlu geni veren anneden çocuğa geçebilir. Anemi ile birlikte kemik iliği gelişimi bozulur. Kırmızı kan hücreleri de anormal alt kemikler üretir. Aase sendromu yaşayan çocuklarda görülen belirtiler şunlardır.

Dar omuzlar, gelişmemiş alt kollar, yarık dudak ve damak, kalp defekti, kafatasında yumuşak noktalar, soluk cilt, eklem uzatmada yetersizlik, sarkık göz kapakları, deforme kulaklar, küçük eklemler, parmak eklemlerinde kırışmalar. Sadece parmakları değil tüm vücudu genel olarak etkiler ve kemik yapısını bozar. Fiziksel muayenede ve röngten ile durum teşhis edilir. Tam kan sayım kontrolü de istenebilir. Ekokardiyografi ile kalp izlenebilir. İğne ile kemik biyopsisi yapılabilir. Steroid ilaçlar tedavide ilk kullanılan yöntemdir. Anemi için verilir. Kan transfüzyonu yapılabilir. Kan ve kemik iliği nakli yapılabilir. Zayıflık, yorgunluk ve kanda oksijen azalması ise risk faktörleridir.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Kaç Kilo Verdiğinize Ne Zaman Bakabilirsiniz?

Her gün tartılmayın veya zamanı geldiğinde tartıya çıkmaktan korkmayın..

Ne büyük kâbustur o tartı...

Tartılmak için üzerine çıktığınızda hiç kimseye itiraf edemediğiniz sırrınızı onunla paylaşırken,bazen kırasınız bile gelir onu. Kilonuz fazla çıktığında, yedikleriniz gözünüzün önünden film şeridi gibi geçerken “Kaçırmayacaktım işte o kadar!” dersiniz.Banyoda, yatak odasında, oturma odasında, bazen de mutfakta, evin her yerinde tartı vardır. Sabah kalkınca tartılırsınız, tuvalete girdikten sonra bir kez daha, yemek yedikten sonra tekrar ve akşam yatmadan önce bir kez daha... Arada sırada düşük bir sonuç gösterdiğinde ise, çok seversiniz onu.

Değerli arkadaşlar; tartıda en doğru sonucu alabilmek için özen göstermeniz gereken bazı noktalar vardır. Bu konuda size önerilerim:

-    Sık tartılmayın.

-    Her hafta aynı gün tartılın.

-    Seyahat sonrası, regl dönemindeyken veya alkol aldıysanız ertesi gün tartılmayın.

-    Mümkün olduğunca aynı kıyafetlerle tartılın.

-    Tartınızın düz ve sert bir zeminde olduğundan emin olun.

-    Mümkünse tartılma işlemini diyetisyeninizle birlikte gerçekleştirin.

-    Önemli olan vücut yağ oranınızdır, tartının ise sadece kilonuzu gösterdiğini aklınızdan çıkarmayın.

Deri, kemik, organlar, kas, su ve yağ, tartı üzerindeki toplam ağırlığınızı belirleyen öğelerdir. Vücut gelişiminiz tamamlandıktan sonra deri,kemik ve iç organlar sabit bir ağırlığa ulaşırlar. Bu dönemden sonra, vücut ağırlığınız üç değişken ile belirlenir: Su, kas ve yağ. Kas, su ve yağ kadar değişkenlik göstermez; ancak uzun süre yapılan fiziksel aktivite sonrasında bir miktar değişebilir. Kastan sonra ele alınacak değişken yağ ağırlığıdır. Yağın ağırlığı, kas ağırlığına göre daha kolay değişkenlik gösterir. Fakat bu bir gün içerisinde gerçekleşen bir değişim değildir; kişisel farklılıklar da olmakla beraber ortalama 7-10 gün arasında gerçekleşir. Son olarak da, geriye vücudun %70’ini oluşturan su kalır. Her gün veya gün içinde bir kereden fazla tartıldığınızda görebileceğiniz gibi, vücudunuzdaki su miktarı sürekli olarak değişiklik gösterir. Yani tartının üzerindeyken moralinizin bozulmasına neden olan sadece vücudunuzdaki suyun ağırlığında olan oynamadır. Asıl önemli olan ise yağ ağırlığınızdaki değişikliktir. Doğru ağırlığınızı öğrenmek ve ağırlığınız ile ilgili doğru yorumlarda bulunmak istiyorsanız, haftada sadece bir kez ve aynı gün tartılmanız gerekir. Tartılmak için en iyi zaman ise Cuma sabahlarıdır. Haftalık ölçümünüzü Cuma sabahı yaparsanız, Cuma - Cumartesi akşamları ve Pazar brunchları gibi “obezojenik çevre sosyalleşmeleri”nden sonra sağlıklı olarak geçireceğiniz Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri sayesinde hafta sonu yaptıklarınızdan pişman olmazsınız.

Tartı ile ilgili daha önce hiç duymamış olabileceğiniz bir durumdan da bahsedeyim: Fizik kurallarına bağlı olarak, 5 katlı bir binanın en üst katında tartılmak ile zemin katta tartılmak aynı sonucu vermeyecektir.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Bebeklerde Görülen Göz Problemleri ve Belirtileri

İlk doğduğu günden ilk aylarından gelişene kadar bile göz sorunları yaşayabilir, işte bebek göz sağlığı ipuçları.

Çocuğun gelişiminde büyük rol oynayan sağlıklı ve iyi gören gözler, çocukların yaşam kalitesini de olumlu etkilemektedir.   Memorial Şişli Hastanesi Göz Merkezi’nden Prof. Dr. Dilek Erkan, çocuklarda göz muayenesinin önemi hakkında bilgi verdi.

Çocuklarda göz hastalıkları yenidoğan döneminden itibaren görülebiliyor
Erken doğan bebeklerde prematüre retinopatisi, bebeklik ve erken çocukluk çağında doğumsal katarakt ve glokom, kornea denilen gözün saydam tabakasının bulanıklığı, çeşitli genetik ve metabolik hastalıklara bağlı olarak gelişebilen göz problemleri, yaşamı tehdit eden göz içi tümörler ve şaşılık çocuklarda en sık görülen göz hastalıkları olarak sıralanmaktadır. Okul öncesi dönemde en sık rastlanan göz hastalıkları; göz tembelliği,  hipermetropi ve astigmatima başta olmak üzere kırma kusurları, iki göz arasında fark olması ve şaşılıktır. Okul çağında ise göz bozuklukların başında miyopi olmak üzere kırma kusurları gelmektedir.

Bu belirtileri önemseyin
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde gözlerin sürekli kaşınması, şiddetli ışık hassasiyeti, bir objeye odaklanma ya da bir objeyi takip etme güçlüğü, gözlerin paralelliğinin bozuk ya da kısıtlı olması, gözlerde sürekli kızarıklık ya da tek veya çift taraflı sulanma varlığı ve normalde siyah görünen gözbebeğinde beyaz bir yansıma saptanması bebeklerde göz bozukluğunun belirtisi olarak gösterilmektedir. Okul öncesi çağdaki çocuklarda bir nesneye bakarken başın belirli bir yöne doğru çevrilmesi ya da eğilmesi, gözlerin kısılması veya denge sorunu yaşanması da göz bozukluğundan şüphelenilmesini gerektiren durumlardır.

Çocuğunuzun göz sağlığını korumak için dikkat etmeniz gerekenler
Görme bozukluğu çocukta vücut ve denge gelişiminin yanı sıra; algılama, iletişim becerileri ve sosyal gelişimi de olumsuz yönde etkileyebilecek çok ciddi bir durumdur. Görme kusurlarının küçük yaşlarda fark edilerek tedavi edilmesi, ileriki yaşlarda sağlıklı bir görme için büyük önem taşımaktadır. Bu da ancak çocuğa yapılacak periyodik göz muayeneleriyle mümkündür. Periyodik göz muayenelerinin yanı sıra; sebze ve meyveden zengin dengeli bir beslenme, kişisel hijyen eğitiminin verilmesi, erken yaşlardan itibaren kaliteli güneş gözlükleriyle çocuğun gözlerinin güneşin zararlı ışınlarından korunması, uygun aydınlatma koşulları, bilgisayar başındayken gözlerle bilgisayarın aynı hizada olması gibi bazı önlemlerin alınmasına da özen gösterilmelidir.


İlk göz muayenesi çok önemli
Çocuklarda erken göz muayenesi göz problemlerinin erken tanısının yanı sıra; bazı sistemik hastalıklara ait ipuçlarının yakalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır. Prematüre bebekler tek veya iki taraflı körlükle sonuçlanabilen ve çok ciddi ve acil müdahale gerektiren “prematüre retinopatisi” açısından mutlaka göz doktoru tarafından değerlendirilmelidir. Yeni doğan bebeklerde gözlerin  saydam ve paralel olması  kontrol edilmeli; çocuk doktoru,  aile hekimi ya da aile tarafından aksi bir durum fark edilirse göz hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Tüm bebekler hayatlarının ilk yılında bir göz hekimi tarafından muayene edilmiş olmalıdır. Küçük bebeklerde görme nitelik olarak  yalnızca göz hekimi tarafından değerlendirilebilir. Bu ilk muayeneyi takiben tüm çocuklara sırasıyla 3-3.5 yaş civarında, 5 yaşında ve sonrasında da 1-2 yıllık aralıklarla göz muayenesi yapılmalıdır.

Çocukluk çağında tedavi edilmeyen göz hastalıkları ileride daha ciddi sorunlara dönüşür
Göz tembelliği, şaşılık ve kırma kusurları başta olmak üzere çocukluk çağında tanı konularak tedavi edilmemiş çeşitli göz bozuklukları, ileriki yaşlarda telafisi mümkün olmayan kalıcı görme kayıplarına yol açmaktadır. Göz tembelliği ancak erken yaşlarda tanı konulduğunda önlenebilir ve tedavi edilebilir bir durumdur. Göz tembelliğine yol açan başlıca durumlar düzeltilmemiş yüksek kırma kusurları, iki göz arasındaki kırma kusurlarının derecesinin farklı olması ve şaşılıktır. Bu durumların saptanması da ancak çocukluk çağında yapılacak göz muayeneleri ile mümkündür.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Yaşlanma Karşıtı Bakımın A’Dan Z’Ye Sırları

Anti aging yaptırmadan önce ne olduğunu öğrenin ve uzmanından tüm inceliklerini keşfedin..

Dermatolog Hilal Gökalp, anti-aging'in püf noktalarını anlattı

Deniz EGELİ / HT CUMARTESİ

Mısır Kraliçesi Hatşepsut’un 3 bin 500 yıllık mezarında palmiye ve muskat yağından yapılmış krem bulunduğunu düşünürsek kadınların güzellik ve gençlik merakında pek bir şey değişmediğini söyleyebiliriz. Bugün en çok satan kremler anti-aging ürünler, en çok başvurulan uygulamalar ise sarkma ve kırışıklara karşı olanlar. Ancak yanlış uygulamalar baş ağrıtabiliyor. M-Onep Nişantaşı Kliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Hilal Gökalp anti-aging’in ABC’sini anlattı.

Yaşlanmayı durdurmak hatta geriye döndürmek mümkün mü?
Maalesef yaşlanmayı durdurmak mümkün değil. Ancak kısmen de olsa geriye döndürmek, daha sağlıklı ve güzel yaşlanmak mümkün. Ancak tüm çaba bedenen ve ruhen sağlıklı, güzel ve uzun yaşamak için olmalı. Ancak yüzündeki en ufak değişimi bile büyük sorun hale getirenler, kapı kapı klinikleri gezenler, çok erken yaşlarda gereksiz işlemler yaptıranlar var.

Gençliği uzatmak ve yaşlılık belirtilerini azaltmak nasıl mümkün?
Temel kural, cilde uygun temizleyici, nemlendirici ve güneş koruyucu kullanmaktır. Bu günlük bakım, yaşıtlarınıza göre daha iyi görünmenizi sağlar. Ancak yaşlanma bulguları ortaya çıktığında kimyasal peeling’ler, dolgu ve botulinum toksin uygulamaları, çeşitli lazerler ve radyofrekans gibi dermokozmetik olarak birçok işlemden faydalanıyoruz.

Her gün anti-aging etkili olduğunu iddia eden yeni bir peeling, lazer, radyofrekans çıkıyor. Mısır Kraliçesi Hatşepsut gibi güzelleşelim derken daha beter olmayalım!

Maalesef taklit cihazlar, uygun olmayan botulinum toksini, dolgu malzemeleri ve lazer uygulamaları kişiye bırakın yararı, zarar bile verebilir. Bu yöntemleri uygularken muhakkak deneyimli bir dermatoloğa danışmak gerekir. Ayrıca uygulanacak cihazların güvenilirliği yetkin kurumlar tarafından onaylanmış olmalı.

Pek çok teknikle gençleşmeye çalışıyoruz ama içeriden de desteklemek gerekmiyor mu?
Cilt bakımı ve benzeri işlemler, cildin dıştan beslenmesi ve sağlığı için önemli. Ancak tek başına yeterli değil. Gerek iç organlarımıza gerekse de derimize gerekli besin, vitamin ve mineral desteğini sağlamak için beslenmemize dikkat etmeliyiz. Kansızlık problemi yaşayanların derileri daha soluktur ve kansızlık düzeltilmediği sürece herhangi bir bakımla bu düzelmez. Bu yüzden diyetimizde besin değeri yüksek gıdalara yer vermek derimiz için de son derece önemli.

Gençliğe yatırım için neler önerirsiniz?
Kişinin deri tipine ve yaşına uygun temizleyici ve nemlendiriciler günde 2 kez kullanılmalı. Çevresel yaşlanmanın en büyük sebebi güneş ışınlarından korunmak için dışarıya çıkmadan yarım saat önce uygun bir güneş koruyucu sürülmeli. Hayattan keyif almak ve stresten uzak durmak önemli. Ayrıca özellikle 30’lu yaşlarla birlikte başlayan ince çizgiler, lekeler ve sarkmalar için küçük ama etkili dokunuşlardan faydalanılmalı.

Genç ve güzel bir cildin en büyük düşmanları neler?
Genç ve güzel cildin 5 düşmanı sırasıyla; güneş, sigara-alkol, stres, dengesiz beslenme ve düzensiz uykuKaynak.http://www.7gunsaglik.com

Çene Ucu Estetiği Hakkında Bilgiler

Estetik, Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Erdem Aksoy unutulan bir bölgenin estetiğini anlatıyor: Çene ucu operasyonu..

Hedef, herkes tarafından beğenilecek, doğal ve güzel bir yüz elde etmek. Estetik, Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Erdem Aksoy, güzelliğin olmazsa olmazı çene ucunun ihmal edilmiş ve ileri estetik işlemlere girişmeden önce ilk basamak olarak değerlendirilmesi gereken bir bölge olduğunu söylüyor. Çok kolay işlemlerle tatmin edici sonuçlara ulaşmanın mümkün olduğuna dikkat çeken Aksoy, çene ucunun yüzümüzde ihmal edilmemesi gereken bir bölge olduğunu ve çene ucu estetiğini neye göre yapmak gerektiğini anlattı:

“Güzellik değişkenlik gösterir”
“Güzellik” değişken bir kavramdır. Bir kişinin güzel bulduğunu bir diğeri bulmayabilir ya da bir toplumda “güzel” olarak algılanan başka bir toplumda tam aksine,  “güzel olmayan” olabilir. Dolayısıyla güzellik tamamen kişisel, toplumsal, kültürel, dinsel motiflere göre değişkenlik gösteren bir kavramdır. Buna rağmen tüm toplumlarda genel olarak güzel kabul edilen insanların yüzlerindeki ortak noktaları tespit etmek bize yardımcı olabilir.

Güzellik sırrı: çene ucu
Çene ucu, aslında güzel bir yüz için olmazsa olmazken, estetik girişimler arasında çok seyrek düşünülen bir bölge olarak ihmal ediliyor. Çenede çok ileri derecede bir gerilik ve küçüklük söz konusu değilse kişinin bunu kendinin fark etmesi çok nadir oluyor. Kendini ancak fotoğraflardan profil açısından inceleyenler çene uçlarının geride olduğunu fark edebiliyor. Burnunun büyüklüğü şikâyetiyle estetik cerrahlara giden hastaların aslında büyük bir bölümünde burnun gerçekten büyük olmadığı, çene ucunun küçük ve geride olmasından dolayı burnun büyük göründüğü anlaşılıyor.

Sadece insanda bulunan, başka hiç bir canlıda olmayan çene ucu, çıkık ve güçlü olduğunda kişinin yüzü toplum tarafından güzel olarak algılanıyor.

Aksoy, Angelina Jolie, Eva Mendes, Halle Berry, Lucy Liu, Cindy Crawford, Beyonce Knowless, Scarlett Johanson, Liv Taylor, Cameron Diaz, Adriana Lima gibi tüm dünyanın güzel bulduğu bayanların yüzlerinde aslında üç ortak noktanın göze çarptığına dikkat çekti: “Çıkık ve yüksek elmacık kemikleri, çıkık ve kuvvetli bir çene ucu ve parlak, pürüzsüz bir cilt.”

Çene ucu, yüze çekicilik katıyor
Peki çene ucu yüze nasıl bir çekicilik katıyor? Bilinçli olmasa aslında da insanlar çene ucuna önem veriyor. Dünyada burnu düzgün olmayan, kepçe kulaklı birçok model, film yıldızı, şarkıcı güzel olarak nitelendirilirken, çene ucu belirgin olmayan, çenesi geride olanlar bu kategorinin içerisinde pek fazla yer alamıyor. Bu çıkarımlardan çıkı çene ucunun yüz güzelliğinde çok önemli bir komponent olduğunu görebiliyoruz.

Çene ucu yeterince çıkık ve kuvvetli olmadığında neler yapılabiliyor?
En basiti kısa ya da uzun süre kalıcılığı olan dolgu materyalleri ile çene ucu desteklenebiliyor. Bunlar kullanılan dolgu maddesine göre 6 ay ile 2-3 yıl kadar kalıcı oluyor. İşlem çok basit, minik enjeksiyonlarla 15-20 dakikada gerçekleştirilebiliyor. Hastalar hemen işlem sonrasında normal hayata devam edebiliyor.

Kalıcı bir değişiklik arzulanırsa da çene ucu protezleri kullanılabiliyor. Aynı meme büyütmede kullanılan silikon meme protezleri gibi silikon çene ucu protezleri yerleştiriliyor. Lokal anestezi ile de gerçekleştirilebilen bu işlem çene altından, daha sonra görünmeyecek şekilde planlanan 1-2 cm’lik kesi ile ya da ağız içerisinden gerçekleştiriliyor.

İşlem sonrasında çenede bir kaç gün sürecek bir şişlik ve nadiren de yine bir kaç gün sürecek morluk oluşabiliyor. İşlem lokal anestezi ile gerçekleştirildiyse sonrasında normal hayata saatler sonra dönmek mümkün oluyor. Sonuç ise hemen işlem sonrasında göze çarpıyor.

Protezlerin bir ömrü yok. Ömür boyu o bölgede kalmasının sakıncası olmuyor. Ayrıca yıllar bile geçmiş olsa hasta herhangi başka bir nedenle protezin çıkartılmasını istediğinde 15 dakikalık lokal anestezi altında gerçekleştirilen bir işlemle protez kolayca tekrar çıkartılabiliyor. Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

İshal Neden Oluşur, Nasıl Tedavi Edilir?

Ishal, dışkının daha sıvı ve yumuşak hale gelmesi ve sık tuvalete gitmek zorunda kalma durumudur. Bununla birlikte dışkı kanlı, sümüklü ya da yağlı bir şekil alabilmektedir.

Belirtileri
Günde 3 kereden fazla idrara çıkma, bulantı ve kusma, dışkının sıvı bir hal alması ishalin en sık görülen belirtileri arasındadır. Ishalle birlikte vücut önemli miktarda mineral ve su kaybetmektedir. Yaz aylarında daha sık görülür.
Tüm bunlarla birlikte İshal, çocuk ölümlerinin önemli nedenlerinden bir tanesidir.

Nedenleri
Ishalin en önemli nedenleri arasında virüs, bakteri ve parazitlerin neden olduğu enfeksiyonlar gelmektedir. Bununla birlikte bozuk yiyecek tüketimi, üşütme, kolera, bağırsak hastalıkları, tifo, dizanteri, alkol tüketimi, karaciğer, akciğer ve kalp hastalıkları da ishale neden olabilmektedir.

Tedavisi
Tedavide alınacak en önemli husus vücudun kaybettiği sıvının geri alınmasını sağlamaktır. Bundan dolayı ishal olan kişinin fazla sıvı tüketmesi sağlanmalıdır. Ishal olan bebekler daha sık emzirilmeli, kaybolan sıvı ve mineral kayıplarının geri alınması sağlanmalıdır.
Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte Sigara İçmenin Bebekteki Etkileri

Gebelikte yaşanan stres ve depresyon gibi sigara içmek de bebeği çok fazla etkiliyor.

4 boyutlu ultrason taramalarında fetüsün durumu izlenmiş ve yüzde ve bedende değişmeler yaşandığı görülmüştür. Özellikle akciğerler ve beyin bu durumda olumsuz etkileniyor, gelişim bozuluyor veya duruyor. Anne karnında bebek ölümleri de sigaradan olabiliyor. 5 bebekten 1’inde bu sorunlar var.

Doğum ağırlığı yerinde olmuyor boyutlarında değişiklik ve hastalıklar görülebilir. Nikotine maruz kalan bebekler hakkında ileriye dönük araştırmalar da yapılıyor. %50 oranda gebelerin sigara içmesi üzücü. İçen ve içmeyen anneler incelendiğinde fark bariz ortada. Stres ve depresyon ile sigara kullanmak bebekte o anda anne karnında yüz hareketlerine ve olumsuz tepkilere yol açıyor ve bu durum ultrasonda açıkça görülüyor.
Kaynak.7gunsaglik

Hafızanızı Nasıl Kullanacağınızı Biliyor Musunuz?

Harekete geçirilemeyecek, mükemmel kullanılamayacak hafıza yoktur. Yeter ki “hafızamızı” nasıl kullanacağımızı bilelim.

Onu harekete geçirip besleyelim. İşte canlı bir hafıza için 10 önemli alıştırma...
Yenilenmeyen beyin hücrelerini geliştirmek, zekanızı artırmak aslında gün içerisinde yapacağını çok basit bazı alıştırmalara bağlı. İşte Amerikalı uzmanların şiddetle tavsiye ettikleri o basit ama etkili yöntemler;
1- TERS EL ALIŞTIRMASI
Sağ eliniz yerine biraz da sol elinizi kullanmaya başlayın. Saçlarınızı sol elinizle tarayın, kalemi ters elinizle tutun gibi… Sonuç olarak, rutin alışkanlıklarınızı kırar ve beyninizin kullanmadığınız diğer yarısını da harekete geçirmiş olursunuz.
2- ÇOCUK OYUNU ALIŞTIRMASI
İşe veya alışverişe giderken, tıpkı bir çocuk gibi merak içinde bütün duyularınızı harekete geçirin. Bakın, dokunun, dinleyin, koklayın. Bu şekilde çok ender yaptığınız bağlantıları canlandırır, beyninizin kapasitesini artırırsınız. Duyu organlarınızın ne kadar fazlasını kullanırsanız, hafızanız her zaman canlı kalır.
3- HARF ALIŞTIRMASI
Elinize bir gazete ve bir fosforlu kalem alın. Sırasıyla paragrafları okuyun ve çift yazılmış harflerin üzerini çizin. Mesela, çift 't' ve 'm'lerin üzerini işaretleyin. Böylelikle konsantrasyonunuzun ne kadar uyarıldığını hemen hissedeceksiniz. Bu, zihnin canlanmasını artırır.
4- POLİSİYE ALIŞTIRMASI
“Dün akşam şu saatte ne yaptım, neredeydim, iki saat önce ne yaptım?” gibi, genellikle polisiye romanlarında sorulan soruları kendinize yöneltin. Ve tabii cevaplayın. Bu alıştırma sonucunda yaptıklarınıza karşı dikkatinizi geliştirebilirsiniz.
5- YÜRÜYÜŞ ALIŞTIRMASI
Asker yürüyüşü gibi olduğunuz yerde hareket edin. Sol bacağınızı her kaldırdığınızda, önce sağ elinizle, sonra sol elinizle dizinize dokunun. Böyle çaprazlama hareketlerle beyninizin her iki tarafını kullanmış olursunuz.
6- RESSAM ALIŞTIRMASI
Burnunuzun ucunda bir fırça olduğunu hayal edin. Bununla havaya en sevdiğiniz renkte yatay bir sekiz çizin. Bu çizim hareketleri, yorgun zihninizi hemen canlandırır. Aynı zamanda beyni bloke eden stresi etkili biçimde yok eder.
7- AJAN ALIŞTIRMASI
Bu alıştırmayı daha çok sokakta yapacaksınız. Çevrenizde bulunan arabaların plakalarına bakın ve plakadaki harflerden kelimeler, hatta cümleler türetmeye çalışın. Böylece hem kelime hazinenizi geliştirir hem de beyninizi canlandırırsınız.
8- RESİM ALIŞTIRMASI
Bu alıştırmayla alışveriş listelerini çok kolay ezberleyebilir, hafızanızı güçlendirebilirsiniz. Bunun için kalem kağıt alın ve kağıdın üzerine mum, kaktüs, yonca gibi semboller çizin. Her resim bir sayıyı sembolize ediyor. Ardından sembolleri sayılara göre ezberleyin. Bu alıştırmayla, zihninizde listeler oluşturmayı kolay başarırsınız.
9- OTOBİYOGRAFİ ALIŞTIRMASI
Düşünün ki, hayat hikayenizi tekrar yazmanız gerekiyor. Burada işe, gittiğiniz ilkokuldan başlayabilirsiniz. Bunun için en yakın arkadaşınızı, tipini, sınıfınızın düzenini hatırlamanız gerekiyor. Bu alıştırmayla, kişilerle ilgili hafızanızı harekete geçirirsiniz.
10- HİPNOZ ALIŞTIRMASI
Özellikle stresli anlarınızda olumlu kelimelerden destek almaya bakın. Bunlarla olumsuz düşüncelerinizi yok edersiniz. Mesela, “Benim için gerekli olan her şeyi biliyorum ve çok sakinim” cümlesini tekrarlayabilirsiniz.

Tırnak Batıklar Kabusunuz Olmaktan Çıksın

İnsanların pek çoğunun ayak sağlığı konusunda sık sık karşılaştığı sorunların başında daha çok tırnak batma problemi gelmektedir.

Zaman zaman karşılaşılan bu sorun ile beraber ayaklarda oluşan hassasiyet ve acı oldukça büyük sorunlara neden olmaktadır. Aynı zamanda acılı bir rahatsızlık olması hasebiyle gerek duyulan sağlık tedbirlerinin alınmaması halinde yürümeye dahi enge olarak pek çok sorunun yaşanmasına neden olmaktadır. Tırnak batmasının meydana gelmesinin altında çeşitli etkenler yatmaktadır. Bu anlamda genel tırnak batığınındaha çok hangi nedenlere bağlı olarak geliştiğine değinebiliriz.

Tırnak Balığının Nedenleri
Tırnak batığına sebebiyet veren en önemli nedenlerinden bir tanesi, genetik faktörler olarak ifade edilebilir. Ayak ve tırnak yapısı benzerlik gösteren ailelerde yaşanan tırnak batmaları kişilerin elinde bulunmayan sebepler dahilinde ortaya çıkmaktadır. Bu durumla beraber, genel itibariyle ailesinde tırnak batığı olan bireylerin bu ayak problemini yaşamaları da muhtemel sorunlar arasındadır. Ayrıca ayakları sıkan dar ayakkabı giymek de ayak sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. Tırnakların gelişimini olumsuz etkilemesinden dolayı dar ayakkabı giymek, tırnak batmalarına neden olmaktadır. Genel olarak sık sık dar ayakkabı giyen ergenler arasında tırnak batığı sorununun daha sık görüldüğü ve sıkı ayakkabı nedeniyle tırnak gelişimi sağlanmadığndan ağrılı bir süreç söz konusu olabilmektedir.
Kaynak.7gunsaglik

2 Yaş Sendromu Nedir?

Yalnızca emme refleksi.ile doğan o küçücük bebeğiniz büyüdü ve görüp işittiği ve hatta kokladığı tüm nesneleri merak etti.

Çevresindeki bu nesnelere ulaşıp onların ne olduklarına yönelik fikir edinmek için engellemeye, sonra da yürümeye başladı. Onun için daha çom yeni olan hayat, çok heyecanlı bir sürece döndü ve merak ettiği her şeyi eline almak, tatmak için can atar oldu. Ancak siz de bir anne olarak en değerli varlığınızı koruma içgüdüsüyle onun erişmek için büyük çaba harcadığı şeylere olumsuz yanıt verdiğinizde büyük bir tepkiyle size karşı koyduğuna sık sık şahit olabilirsiniz. Hatta çocuklar yaşadıkları bu sinir haliyle kendilerini yere atıp başını bir yerlere vurabilirler.

2 yaş; ebeveynler ve evin geri kalan bireyleri için son derece için zorlu bir dönemdir ve bu dönemde özellikle de anne babaların bilmesi gereken durum şudur ki o artık her şeyde size muhtaç olan bebeğiniz değil, tam tersi hayatın nasıl bir yer olduğunu tek başına çözmeye çalışan bir bireydir.

Bahse konu bu dönem çocuğun kendisini önce ailesine daha sonra da çevreye büyüdüğünü kanıtladığı bir dönemdir ve anne babalar için son derece zorlu bir süreçtir. Çocukların gösterdiği bu bağımsızlık döneminde çocuk kendi koyduğu kuralların geçerli olmasını ister ve aynı zamanda var olan her şeyin kendine ait olduğunu hisseder. Bu, son derece olağan bir süreçtir.
Çocuğunuz için son derece kritik olan bu süreç için bilmeniz gereken şey sizi ne kadar sinirlendirip yıpratsa da bu durumun geçici olduğu ve sabırlı olmanızın büyük önem arz etmesidir.
Kaynak.7gunsaglik

Siyatik Hatalığı Ve Tedavisi

Siyatik, arka bacağın dış kısmı, üst bacağın arka tarafı ve siyatik virüsü boyunca yayılan sinir ağrısı varak tanımlanmaktadır. Halk dilinde sinir romatizması adı ile tabir edilir.

Belirtileri
Siyatik ağrısı kimi zaman anne aniden oluşabileceği gibi kimi zaman da ilerleme göstermektedir. Kalkarken, uzanırken ve otururken yapılan hareketlerde zorluk çekilir. Bel kemiğinin alt bölgesi son derece hassastır. Arılarda öksürürken yürürken ve gerinirken artış olduğu bilinmektedir.

Nedenleri
Siyatik hastalığının temel nedeni omurlar arasında yer alan kıkırdak diskleri yerinden oynaması yani diğer bir anlamda disk kayması, omurganın alt kısmının zedelenmiş ya da iltihaplanmış olması ve diz kapağı iltihabı ya da sinir iltihabıdır.

Tedavisi
Siyatik tedavisinin temel ve en önemli şartı yatak istirahatidir. Bununla birlikte hastanın yatağının altına kalınca bir tahta konulmalı, ikiden daha fazla yastık kullanılmamalıdır
Kaynak.7gunsaglik

Diş Ağrıları Sinüzit Belirtisi Olabilir

Toplumda sık karşılaşılan sinüzit; burun tıkanıklığı, burun akıntısı gibi klasik belirtilerin dışında; kendini üst dişlerde ağrı ile de gösterebiliyor. 10 günü geçen baş ağrısı, tıkalı ve şiş burun ile yüzde basınç hissi gibi belirtiler ise hastalığın sizde de olabileceğine işaret ediyor.

Sinüsler yüz ve kafa kemiklerinin içerisine yerleşmiş içi havalı boşluklar olarak tanımlanıyor. İnsan vücudunda üst çene kemiğinde karşılıklı iki büyük yanak sinüsü, alın kemiği içerisinde bir büyük alın sinüsü, gözlerin arasına yerleşmiş küçük odacıklardan oluşan etmoid sinüsler ve kafa tabanına yerleşmiş bir de derin sinüs bulunuyor. Kulak Burun Boğaz ve Baş Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Bahadır Baykal, “Sinüslerin ayrı ayrı ya da bölgesel olarak sadece bir yüz yarısında ya da hep birlikte iltihaplanma haline ‘sinüzit’ adı veriliyor” diyor.

KRONİK Mİ AKUT MU?
Baş ağrısı, burun akıntısı ve ateş gibi belirtilerin yeni başladığı klinik tablo, akut sinüzit olarak tanımlanırken, çoğu zaman farkında olmadığımız, 10 - 15 günden beri sürmekte olan uzamış nezle halinin akut sinüzit olduğuna dikkat çekiliyor. Yıllarca tekrarlayan belirtilerle karşılaşılması ise sinüzitin kronikleşmiş olduğu anlamına geliyor.

ÜST DİŞLERDE AĞRI NEDENİ
Özellikle yanak sinüsleri, (maksiler sinüsler) konumları nedeniyle üst çene dişleri ile yakın ilişki içinde bulunuyor. Bu bölgedeki dişlerden bazılarının kökleri, yanak sinüsünün içine girmiş olabiliyor. Bu durum herhangi bir soruna yol açmasa da bu dişlerin iltihaplandığı durumlar veya diş çekimi sonrasında kişide sinüzit gelişebiliyor. Kökü yanak sinüsünün içinde olan bir diş çekildiğinde de, sinüs boşluğu ile ağız içerisindeki kirli ortam arasında bağlantı olabiliyor. “Oroantral fistül” olarak adlandırılan bu durumda, ağızdaki bakteriler sinüs içerisine gidiyor ve sinüzite yol açıyor. Bu açıklığın fark edildiği anda kapatılmaması halinde sık tekrarlayan sinüzit atakları meydana geliyor.

TEDAVİYE ARA VERMEMEK GEREK
Sigara içen, alkol kullanan, sürekli kirli hava soluyan ya da klimatize kapalı ortamlarda çalışan bir kişinin, hijyen ve yaşamkoşulları iyileşmediği sürece tek başına tedavi görmesi yeterli olmuyor. Sinüzit tedavisinde ilk seçeneğin antibiyotik olduğu belirtiliyor. Bu noktada tedaviye ara vermemek ve yarım bırakmamak büyük önem taşıyor. Aksi halde yeterli yarar sağlanamayacağına dikkat çekiliyor. Hastanın şikâyetlerinin uzun süreli ilaç tedavileri ile geçmemesi, baş ağrılarının yaşamını olumsuz etkilemesi durumunda sinüzit ameliyatlarının tedavide bir seçenek olarak düşünülmesi gerekiyor.

SİNÜZİTİNİZİN VARLIĞINI TEST EDİN

Aşağıdakilerden 10 gün ve daha uzun sürenler için, “EVET” tercihini seçin.

Sonuç: 3 veya daha fazla EVET yanıtı, sizde alerji olduğunu veya mikroorganizmalara bağlı bir sinüzit olabileceğini gösterir. Bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmanızda fayda var.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Rahimde Büyüyen Kanser Hücreleri Ölüme Götürüyor

Prekanseröz yani kanserden önce gelişen kötü huylu hücreler servikste tehlike saçıyor.

Kadın rahminde gerçekleşen kanserleşme süreci ölüme götürebiliyor. Rahim ve vajinal kanser açısından tedbiler kati biçimde alınmalı. Anormal hücreler düzenli tarama ve testlerle erken teşhis edilerek önlem alınmalı ve erken tedaviye gidilmelidir. Aksi halde iyi huylu kitle bile olsa burada kolayca kansere dönüşebiliyor ve hayatı tehdit ediyor.

150de 1 kadında servikal taramalarda sorun görülmezken kanserle yüzleşilmiştir. 300 kadından 50si rahim kanserinden yaşamını kaybedebiliyor. Önceden görülen kanser tedavisi ise vajinada kanser hücresi gelişimine neden olabiliyor. Yani bir kadın önceden kanser olduysa ve tedavi gördüyse ileride rahim kanseriyle yüzleşebiliyor.

60 yaş sonrası bu risk çok daha fazla arttığı gibi önceki kemoterapiler ve tedaviler ileride rahim kanseri riskini de getiriyor. 60-69 yaş arasındaki kadınlarda bu risk, 30-39 yaş aralığına göre 5-6 kat daha fazla tespit edilmiştir. Yaş arttıkça ve eski kanser hikayesine göre rahim kanseri tetiklenebiliyor. Vajinaya ve rahme ilerleyen hücreler kanserle sonuçlanabiliyor ve geç kalındığında maalesef ölüme götürebiliyor.
Kaynak.7gunsaglik

Tıka Basa Beslenen Çocuklarda Diyabet Riski Var

Çocukları erken yaşta bilinçli ve sağlıklı beslenmeye teşvik etmelisiniz. Aksi halde diyabet olması kaçınılmazdır.

Doğumsal kaynaklı hastalıklar, genetik geçişli olabildiği gibi vücuttaki bazı organların görevini yapamamasından ya da kusurlu yapmasından kaynaklanıyor. Tip 1 diyabet çocukluk çağında görülen bir hastalıkken, tip 2 diyabet tamamen yanlış beslenme tercihleri ve hareketsizlik sonucunda ortaya çıkıyor.

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter, bilimsel araştırma sonuçlarına göre, son 10 yılda diyabetli hasta sayısının Türkiye'de yüzde 7'den yüzde 14'e ulaştığını söylüyor. Yanlış beslenme tercihleri, spor yapmama nedeniyle eskiden 50'li yaşlarda görülen tip 2 diyabetin artık, 10-12 yaşlarındaki çocuklarda bile ortaya çıktığını belirtiyor.

Toplumda sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlığının yerleştirilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Rüştü Serter, diyabet hakkında şu bilgileri veriyor: "Diyabet vücudun kan şekeri düzeylerini istenilen düzeyde tutamamasıdır. Bu hastalığın sonucunda vücudumuzda, kan şekerinin yükselmesine bağlı olarak çeşitli organlarda hasar meydana geliyor. Gözler, böbrekler, kalp ve damarlar, sinirlerde hasar oluşuyor.

Normalde gün içinde açlık kan şekeri seviyesinin 100 mg/dl'nin altında, yemekten sonraki ikinci saatte tokluk şeker seviyesinin ise 140 mg/ dl'nin altında olması gerekiyor. Öğünlerden sonra ise kan şekeri seviyesinin genel olarak 200 mg/dl'yi geçmemesi gerekiyor. Diyabet hastalığının Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki türü bulunuyor. Daha çok erişkinlerde ortaya çıkan Tip 2 diyabet, toplumda Tip 1 diyabete göre 10-15 kat fazla görülüyor. Tip 1 diyabet daha çocukluk veya ergenlik yaşlarında patlak veren, bazen de 20-25 yaşlarında bile ortaya çıkabilen bir hastalıktır."

"YÜRÜYÜŞ, YÜZME, KOŞU EN İYİ TEDAVİ"
Tip 1 diyabette vücutta insülin hormonu eksik olduğunu, tip 2'de ise vücutta insülin hormonu bulunduğunu vurgulayan Serter, tip 1 diyabetin tedavisinde hastaya dışarıdan insülin verildiğini dile getiriyor. Tip 2 diyabetin tedavisinde ise ilaçlarla vücuttaki insülin hormonunun etkisinin artırıldığını vurguluyor. Serter, hangi tip diyabet olursa olsun hastalığın bir numaralı tedavisinin, yaşam tarzı değişikliği, diyet ve düzenli egzersiz alışkanlığı kazanmak olduğunu, günde en az yarım saat, bir saat yürüyüş basit koşu, yüzme, bisiklet kullanmak olduğunun altını çiziyor.

"BAZI KİŞİLER DOĞAL YOLLARLA TEDAVİYE CEVAP VERİYOR"
Kan şekerinde ara ara yükselme olduğunu ve gizli şekerin ortaya çıkabildiğini belirten Serter, şöyle devam ediyor: "Aslında diyabet ben geliyorum diyor. Gizli şeker teşhisi koyduğumuz kişilere düzenli spor yapmalarını, sağlıklı beslenmelerini öneriyoruz. Şişman iseler kilo vermeleri gerekiyor. Çünkü diyabete giden yolun önünü bir şekilde kesmek gerekiyor. Eğer insülin direnci çok yüksekse verilen bazı ilaçlarla diyabet geciktiriliyor. Genetik altyapı burada önemli rol oynuyor. Bazı kişiler doğal yollarla tedaviye daha iyi cevap veriyor, bazıları da ideal kiloya gelse de şeker düzeyinde istenilen iyileşme sağlanamayabiliyor."

"TİP 2 DİYABET ARTIK 10'LU YAŞLARDA DA GÖRÜLÜYOR"
Prof. Serter, tip 2 diyabetin artık 10'lu yaşlardaki çocuklarda görülmesiyle ilgili şu konulara dikkat çekiyor: "Tip 1 diyabet genetik nedenlerle çocuklarda ve gençlerde ortaya çıkıyor. Erişkin hastalığı olan tip 2 diyabet ise eskiden 50'li yaşlarda ortaya çıkarken, artık 10-12 yaşlarında bile görülmeye başladı. Bunun sebebi çocukların ve gençlerin sağlıksız bir şekilde beslenmeleri, spor yapmamaları ve buna bağlı aşırı kilo almalarıdır. Çocukları tıka basa, fast food tarzı yağlı yiyeceklerle, dengesiz ve düzensiz bir şekilde beslenmeye teşvik etmek yerine, içinde et, balık, tavuk, sebze, meyvelerin de bulunduğu, karbonhidrat, proteinlerin dengeli tüketildiği bir beslenme programının izlenmesi önemlidir."

Serder, diyabetin tedavisi ile ilgili her geçen yıl yeni ilaçlar ve insülin çeşitlerinin kullanıma girdiğini sözlerine ekledi.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Sinüzit Nedir, Nasıl Oluşur?

Şakaklarda, alında, burnun her iki tarafında ve çenede yer alan kemik boşlukları sinüs olarak adlandırılmaktadır. Bruno açılan mukozanın (burun sıvısı) iltihaplanmasına sinüzit adı vermektedir.

Sinüzit akut ve kronik olmak üzere iki çeşittir ve nedenleti de çeşitlerine göre değişiklik arzetmektedir.
Akut sinüzit daha çok solunum yolu solunum yolu enfeksiyonu neticesinde meydana gelmektedir. Sinüs ve burunda meydana gelen şişlikler, mukozanın sinüslerde burun akışını engelleyerek sinüs içerisinde birikir ve buna bağlı olarak bakteri oluşumuna ve iltihaplanmaya neden olur.

Kronik sinüzite neden olan etkenler ise burundaki şekil bozuklukları, kalıtsal hastalıklar, geniz eti ve alerji gibi durumlardır.

Belirtileri
Sinüzit hastalığının genel belirtileri arasında burun akıntısı,sarı-yeşil renkte olması, burun tıkanıklığı, ateş, baş ağrısı, yüzde ve daha çok burun üst kısmı ile gözler arasında ağrı, halsizlik yer almaktadır.

Tedavisi
Akut sinüzitte genellikle ilaç tedavisi uygulanırken, kronik sinüzitte ise genel olarak cerrahi müdahale gerekmektedir.
Kaynak.7gunsaglik

Sara Hastalığı Ve Tedavisi

Bilindiği üzere sara, bir çeşit sinir hastalığıdır. Dalgınlık, bilinç kaybı kasılma kendinden geçmek gibi belirtilerle kendini göstermektedir.

Nedenleri
Oluşumu kesin bir sebebe bağlanamamakla birlikte, en çok gözlenen nedenleri arasında alkol ve madde bağımlılığı, doğum esnasında yaşanan beyin hasarı ve yaralanmaları, beyin urları gelmektedir.

Belirtileri
Sara nöbeti herhangi bir tetikleyici unsur olmadan ortaya çıkabileceği gibi, alkol kullanımı, stres, yanlış beslenme, uykusuzluk gibi etkilerle de ortaya çıkabilmektedir.

Tedavisi
Sara hastalığı genel olarak doktorun önerdiği ilaçlar düzenli bir şekilde kullanıldığında büyük ölçüde kontrol altına alınabilmektedir. Aynı zamanda tüm hastalara cerrahi müdahale uygulamak gerekmektedir. Uygun bir tedavi için doktora başvurmak gerekir.

Sara hastaları nöbet esnasında bilinç kaybına uğradıkları için herhangi bir yere kolayca çarparak darbe alabilirler. Bundan dolayı yaşadıkları ortamların, onların bu özel durumların dikkate alınarak düzenlenmesi gerekmektedir. Yerler yumuşak zeminler ile donatılmalı, ortamda sivri uçlu eşyalar bulundurulmamalı, etraftaki insanların hastanın durumundan haberdar edilmeli, ve hastanın taşıt kullanma hiçbir şekilde izin verilmemelidir.
Kaynak.7gunsaglik

Saç Dökülmesinin Sebepleri Ve Çareleri

Doğal ve dengeli beslenerek ve uzmanların önerileri ile saç dökülmelerine son verin.

Modern yaşamın getirdiği sorunlardan biriside saç dökülmesi! Babalarımızın 40'lı yaşlardan itibaren yaşadığı sorun günümüzde 20'li yaşlara inmiş durumda.

Üstelik sadece erkeklerin değil kadınlarında saçı daha erken ve fazla dökülüyor, zayıflıyor. Uzman doktorlar bu konuya dikkat çekerek şunları söyledi:

Prof. Dr. Sibel Alper: Saç dökülmeleri son yıllarda karşılaşılan dermatolojik sorunlardan biri malesef artık çok genç yaşlarda başvuruyor hastalarımız. Saç dökülmeleri çok çeşitli, bazıları liken planus, diskoid gibi deri hastalıklarına bağlı olabiliyor.

Bağışıklık sisteminin yanlış sinyaller vermesi ile oluşuyor ve stres çok önemli bir tetikleyici. Çocuklarda sınav dönemlerinde görülebiliyor.

Sevindirici olan tedavinin yardımı ile 3 ayda %70 düzeliyor ama özellikle allerjik yatkınlığı olan bireylerde tekrarlama niteliğinde.

Saçlar çok sıcak suda yıkanmamalı, yıkadıktan sonra argan yağı gibi bir nemlendirici kullanılmalıdır.

Dökülen saça mümkünse hiç kimyasal işlem, sıcak fön, düzleştirici uygulanmamalıdır.

Dr. Özgür Şamilgil, beslenmenin saç sağlığı üzerine dikkatine çekerken "Doğru beslenmek, düzenli uyku, fiziksel egzersiz ve sigara kullanmamak ilk koşullardandır. "


"Ayrıca ağır metaller, ilaç artıkları içeren kirli şebeke suyuyla yıkanma, tarım ilaçları içeren sebze ve meyve tüketimi, guatr bozukluğu saç dökülmelerinde büyük rol oynuyor."

Yard. Doç. Dr. Zahide Eriç: Ani saç kaybı psikiyatrik bir sebeple, ameliyat sonrası veya geçirilen bir hastalık sebebiyle olabilir.

Hormonal düzensizlikler ve değişiklikler ise gebelikte, doğum sonrası, menopozun başlangıcında veya doğum kontrol haplarının ani kesilmesiyle geçici saç kayıplarına yol açabilir.

Kanser, depresyon, kalp hastalıkları, tansiyon yüksekliği, romatizmal hastalıklar için kullanılan bazı ilaçlar saçta dökülme yapıyor.

Ayrıca psikolojik sebeplerle oluşan saç çekme hastalığıyla ve saçları sıkı toplama şekliyle de bazı alanlarda saç dökülmesi olabilir!

Peki saç dökülmesine karşı neler yemeliyiz?

Fazla tarım ilaçları içermeyen, organik yetiştirilmiş bitkisel ve hayvansal besinler.

B vitaminleri, magnezyum ve demirden zengin, çiğ tüketilen koyu yeşil yapraklı sebzeler(ıspanak, brokoli, marul, roka, semizotu, nane, maydonoz, kekik vb) tam tahıllı buğday...

Antioksidan özelliği fazla olan koyu kırmızı, mor, sarı, turuncu renkli çilek, kiraz, vişne, domates, incir, yaban mersini, karadut, ahududu gibi meyveler.

Kaliteli, organik hayvansal protein: Kırmızı et, sakatat, tavuk, soğuk su deniz mahsulleri(somon, istiridye gibi) yumurta sarısı, keçi sütü, eski peynir.

Ev yapımı kefir, yoğurt, boza, turşu gibi faydalı bakteri içeren fermente besinler.

Soğuk sızma zeytinyağı ve hindistancevizi yağı...

Ayrıca yoga, akupunktur ve masajda saç dökülmesine karşı iyi gelen yöntemler olarak biliniyor.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Diş Çıkarma Ürünleri Ve Çözümleri

Diş çıkaran bebeğinize yardımcı olabilirsiniz. Güvenli bir şekilde çiğneme ve emmesini sağlayabilirsiniz.

Bu süreçteki rahatsızlığını hafifletmek mümkün. Halka, diş kaşıyıcıları, oyuncaklar gibi şeyleri inceleyelim. Dişlikler toksik olmayan maddelerden yapılan diş çıkarma sürecinde kaşıntı ve rahatsızlığı gideren bir kurtarıcıdır. Farklı boyut ve şekillerde diş kaşıma halkaları da diğer bir seçeneğiniz. Kauçuktan imal edilen bu ürünlerin güvenilir olduğundan emin olup alın.

Sürekli bulaşık makinesinde yüksek sıcaklıkta yıkayın. Bebeğinizin boynuna bir bez ya da askı gibi bir iple diş kaşıyıcıları asmayın. Bu çok risklidir boğulabilir. Sizin gözetiminizde dişlerini kaşısın. Diş çıkarma döneminde bebekler beslenme karşıtıdır. Hassas olan diş etleri sürekli kanar.

Rahatsızlığı rahatlatan bir öneri buzla hassas yerleri ovmaktır. Soğuk sıvı gıdalar verin ve hemen sonra besleyin. Tuzlu ve baharatlı ürünler vermeyin. Elma ya da şeftali püresi ve yoğurdu soğuk olarak yavaşça yedirin. Doktorunuzun tavsiyesi olan bir ağrı giderici ile diş çıkarma dönemi sorunsuz atlatılabilir..Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Miyom – Fibroid Nedir? Belirtileri, Nedenleri Ve Tedavisi

Miyom yani bilinen adıyla fibroidler, rahim içinde veya çevresinde gelişen iyi huylu bir tümördür.

Rahim duvarı ve dokusundaki düz kasları etkiler. Miyomlar doğurganlık çağındaki kadınlarda %20sini etkileyebilen bir tıbbi durumdur. Siyahi kadınlarda 30 yaşından sonra bu risk beyaz kadınlara göre çok daha fazladır. Obez, kilolu ve doğum yapan kadınlar daha çok risk altındadır. Östrojen düzeyi yükseldikçe miyom boyutu da artar. Karın ağrısı, anormal vajinal kanama, idrar zorluğu, cinsel ilişkide ağrı gibi belirtileri olabilir. Bazı kadında belirti gözlenmez. İdrarda enfeksiyonla mesaneye baskı kurulabilir.

Vajinal kanama, baş dönmesi, taşikardi, bayılma ve bilinç kaybında acil müdahale gereklidir. Karın, pelvik ve bel ağrısı, karında basınç ve şişlik, adette aşırı kanama ve ağrı, cinsel ilişkide ağrı, idrar tutamama, solunum nefes sorunları, baş bilinç sorunları acil yardım gerektirir. Kadınlık hormonu östrojenle ilgili olarak ortaya çıkar. Çocuk doğurma çağında yüksek oranda görülebilir. Pelvik muayene ve abdominal ultrason gereklidir. Tedavi kadının yaşına ve sağlık durumuna bağlıdır. Hormon hapları, rahmin alınması, miyomun alınması, rahim içi korunma aracının çıkarılması, miyom akımının kesilmesi ve ilaç tedavisi mümkündür..Kaynak.http://www.7gunsaglik.com.tr,

Bebeklerde 1 Yaşından İtibaren Beslenme

Yumurta 1 yaşından itibaren bebeklere mutlaka yedirilmeli. Bu besin kaynağı gelişimleri için şart.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Raşit Vural Yağcı, bir yaşını dolduran çocukların günde bir yumurta tüketmesi gerektiğini söyledi.

Yağcı, çocuklardaki demir eksikliğinin kırmızı et ve yumurtayla karşılanabileceğini belirtti. Kırmızı et alamayan ailelere yumurtayı öneren Yağcı, "Yumurta, anne sütünden sonra en değerli proteindir. Yumurta ayrıca proteinleri açısından vücutta kalıcılığı yüzde 100 en değerli bir besin kaynağıdır" dedi.

1 YAŞINI GEÇTİYSE HER GÜN 1 YUMURTA

Belirli bir ısıda saklanan yumurtadan bir canlı çıktığını, başka bir besinde böyle bir özelliğin olmadığını belirten Yağcı, şöyle konuştu:

"Bir yaşını dolduran çocuğa anne sütü yüksek olmayan proteinlerinden dolayı yetersiz kalacağı için hayvansal proteinleri öneriyoruz. Burada da yumurta ilk tercihimizdir. Dolayısıyla bir yaşını dolduran çocukların günde bir yumurta tüketmesi gerekir. Protein, kalsiyum ve demir kaynaklarını düşünmemiz lazım. Her ailenin kendi kültürü ve ekonomik yapısına göre bir uygunluğu vardır. Kırmızı et bugün 25-35 lira bandında seyrediyor. Dolayısıyla kırmızı et alamıyorsak onun yerine yumurta tercih edilmelidir."

YAZIN YENMEZ DENİR ANCAK ALERJİ YUMURTAYLA ALAKALI OLMAYABİLİR

Halk arasında "yazın yumurta yenmez, sıcakta dokunur" anlayışı olduğunu anımsatan Yağcı, alerjik durumların yumurtaya bağlanmasını doğru olmadığını savundu.

Hamilelere de yumurta tüketmelerini tavsiye eden Yağcı, "Bunun yanında 'sarılık geçiren çocuğa yumurta yedirilmez' anlayışı da yanlış. Benim bildiğim 'karaciğer nakli gerekiyor' denilene kadar yumurta tüketilebilir. Hamile bir anneye günde iki yumurta demek ona ve çocuğuna yapılmış en büyük iyiliktir" ifadelerini kullandı.

Yağcı, yumurtaya karşı alerjisi ve ailede kolesterole bağlı genlerle geçen yağ bozukluğu olmayan çocukların yumurta yemesinin alacağı protein değeri bakamından önemli olduğunu sözlerine ekledi.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Meme Kanseri Hastaları İçin Yoga

Meme kanserine yoga yardımcı olabilir. Hareket, meditasyon ve enerji kazanmak, meme kanseri tedavi sürecinde oldukça etkili.

Vücudu canlandırıyor ve ruh halini yükseltiyor. Meme kanseri hastalarında da moralin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Kemoterapi vücudu bozuyor ve enerjiyi emiyor. Oysa yoga ve egzersiz motivasyon sağlıyor enerji veriyor  beceri kazandırıyor zihinsel ve fiziksel sağlık veriyor. Yoga meme kanseri hastalarında yaşam kalitesini artırıyor.

Yorgunluğu ve uyku bozukluklarını azaltır, enerjiyi artırır, stresi azaltır, fiziksel işleyişi iyileştirir, radyoterapi etkilerini hafifletir. Esneklik ve güç veren yoga, fiziksel pozlarla yapılır ve ruhsal refahı sağlar. Nefes teknikleri kullanılır. Zihin-beden-ruh dengesini kurar. Germe, fiziksel duruş ve hareketler, kontrollü nefes, meditasyon, gevşeme yapılır.

Bir seans 30 ila 90 dk arasında değişir. Kanser hastasıysanız uygun ve uzman bir spor eğitmeni bulun. Eğitmeninizle önceden konuşup danışın. Risklerini de bilin. Yorucu ve tedaviyi önleyici kısımları atlayın. Rahatsız edici ağrı yapıcı hareketlerden kaçının. Yastık ve destek ihtiyaçlarınızı bildirin ve dikkat edin.
Kaynak.7gunsaglik

Parlak ve Beyaz Dişler İçin İpuçları

İnci gibi bembeyaz bir gülümseme için diş parlatma ve beyazlatma ipuçları ister misiniz?

Soluk gri veya sarı renkli dişlerden sıkıldınız. Hastalıklar, kullanılan maddeler, yiyecekler ve genetik nedenleri olabilen diş solukluğunda en büyük etken yediklerimiz. Evde kendi başınıza uygulayabileceğiniz diş beyazlatma bantlarını bir deneyin. Bu kitler, yüzeysel lekeleri temizler. Diş macunu etkili şeritlerdir ve diş yüzeyine yapıştırarak uygulanır.

Sararan dişleri aydınlatan bu tip ürünler eczaneden bulunabilir. Beyazlatıcı yoğun etkili diş macunlarını tercih edin. Nane ferahlığı veren komple bakım yapan türlerini seçin. Dişlerin doğal rengini değiştirmeyen kimyasal içermeyen doğal ürünleri alın. Diş fırçasını nazik kullanın. Kereviz, elma, armut, havuç gibi bazı gıdalar tükürük seviyesini artırır ve dişler üzerinde yemek artıklarını temizler.

Diş rengini bozan ve artık yapan yiyeceklere dikkat. Şekersiz sakız da çiğneyebilirsiniz. Diş çürüklerini nötralize eder tükürük salgılarsınız ve dişler temizlenir. Çok sık diş beyazlatma işlemi yaptırmayın veya yapmayın. Üst üste bunun yapılması dişlerde kalıcı mavileşmeye neden olabilir. Diş eti iltihabı ve çürükleri tedavi ettirin. Kafein ve sigaradan ve alkolden uzak durun. Günlük diş bakımını unutmayın. İp ve fırça kullanın.
Kaynak.7gunsaglik

Hangi Kimyasallar Prostat Kanseri Riskini Artırıyor?

Plastik şişe ve kağıtta sıkça bulunan Bisefol A kimyasalı erkeklerde prostat kanseri riskini 3’e katlıyor.

İleri yaşlarda bu risk daha da artıyor. Chigaco Üniversitesi araştırmalarına göre bu risk doğmamış erkek çocuklarda ve bu erkeklerin çocuklarında da gen aktarımı ile geçebiliyor. Bisefol A maddesi prekanseröz lezyonları devreye sokarak kanser öncesi lezyon hücrelerinin büyümesini sağlıyor. Prostat kök hücrelerinde kanser gelişimine neden oluyor.

İç hastalıkları uzmanları ve ürologların da dediği gibi, erkek üreme sistemini kötü etkileyen bu maddelere maruz kalmamak önemli. Plastik ve epoksi reçine maddelerinden üretilen bu kimyasallar sanayi ürünlerinde sıkça kullanılıyor. Suyu plastik şişeden içmemek bunlara bir örnek olabilir. Tamamen kimyasallardan kaçamayız fakat bu gibi şeyleri bilmek de prostat kanserinden ve diğer kanser türlerinden korur.

Bu nesnelere temastan kaçınmak gerekiyor. Çünkü önlemesi çok zor ve hızlıca bir iki saat içinde maddeler vücuda yayılıyor. Prostat kanseri veya kanser öncesi lezyon oluşumu erkeklerde rastlanırken kadınlarda da aynı kimyasal meme kanseri riski teşkil ediyor. Yüksek oranda kanseri önlemenin yolu kimyasallara maruz kalmamak. Pet şişe, plastik, kağıt gibi sanayi ürünlerinden korunmaktır. Kısırlık, cinsel sorunlar ve üreme sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Kaynak.7gunsaglik

30’lu ve 40’lı Yaşlarda Doğurganlık Başarısı

30 yaşına kadar gebe kalmak idealdir daha muhtemel ve sağlıklıdır. 30-40 yaş arası bu şansınız %20 oranında azalır.

40-44 yaş arasındaki kadınlarda ise her sene hamilelik şansı %5 azalır. 25 ila 29 yaş arası en yüksek verimli çağdır.

Taşıyıcı anne ve yumurta bulmak zorunda kalmadan kendiniz sağlıklı yoldan hamile kalmak istiyorsanız çok geç kalmayın. Tüp bebek ve gebelikle ilgili yaşlar ve başarı oranlarını aşağıda görebilirsiniz.

35-37 yaş: %30
38-40 yaş: %21-25
41-42 yaş: %11-20
43-44 yaş: %4-14
Donör yumurtalarını kullanacaksanız başarı oranı: %31-55 civarıdır.
Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte Diyabeti Tetikleyen Yağlı Kızartmalar

Hamilelikte düzenli olarak bu tip beslenen kadınlar diyabetten kaçamıyor.

Araştırmacılar 21000 gebeyle yaptıkları çalışmada 850 gebede diyabetin geliştiğini saptamıştır. Gebelikten önce de bu tip beslenen kadınların %13’ünde gestasyonel diyabet riski daha yüksektir.

Haftanın altı günü kızarmış, hazır, yağlı ve sağlıksız beslenenlerde ise bu oran %31’e kadar çıkmaktadır. Diyabetin gelişimine yol açan sağlıksız beslenme ilişkisi henüz kesin olarak kanıtlanmasa da, gebelikten önceki beslenme tarzınız ve bu süreçteki beslenme düzeniniz diyabette etken rol oynayabiliyor. Ayrıca bebeğin ileride diyabete yakalanması da olası.

Bu konuda vücut kitle endeksi de önemli. Yani kilolu olmak gebelikten önce de süresince de sağlık açısından riskli ve şeker hastalığına yol açıyor. Bu besinlerin tüketimini azaltmak en aza indirmek veya en güzeli hiç tüketmemek önemli. Anne ve bebek sağlığı için bunlara dikkat edin.
Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte Bağışıklık İlacı Kullanmak Bebekte Enfeksiyon Riski Sebebi

Gebelikte anne ve bebekte ülseratif kolit oluşumunu engellemek adına otoimmün ilaçlar verilir.

Bu tedavi yeni doğan bebekte enfeksiyon kapma riskini artırabilir. Bu tedavide gebeye yapay antikor enjekte edilir. Bu tarz tedaviler otoimmün yani bağışıklıkla ilgili hastalıklarda güvenilir ve etkili bir yöntem olarak bilinir. Romatoid artrit, iltihaplı bağırsak hastalığı, Crohn hastalığı ve ülseratif kolit gibi hastalıklarda bu enjeksiyon tedavisi hekim tarafından gebeye uygulanır.

Bununla birlikte bu tedavi biçimi plasenta kordonu yoluyla fetüse yani bebeğe ulaşır. Bebekte enfeksiyonun yanı sıra radyasyon ile gelişen nötropeni sorunu da oluşabilir. Beyaz kan hücrelerinin sayısında azalma olarak bilinen nötropeni hastalığı bir bebeğe ağır gelebilir. Kaldı ki enfeksiyon dahi yeni doğanlarda ölüm sebebidir. Erken doğum, düşük, bebekte hastalık sakatlık gibi riskler adına gebelikte alınan ilaç ve tedaviler önemlidir.
Kaynak.7gunsaglik

İnsülin Direnci İle İlgili Gerçekler

Şeker hastası mısınız? Şekerinizin düştüğünü nasıl anlarsınız bunu hangi belirtilere bakıp ölçebilirsiniz?

Şekerin yağın vücuttan doğru bir şekilde atılmamasının suçlusu yemekteki fazla şeker olduğunu ve yapılması gereken tek şeyin şekerin hayatımızdan çıkarılması olduğunu belirten Dr.Gönül Ateşsaçan, “Şeker olan gıdaları sıralayacak olursak; Tüm şekerli tatlılar, Çikolata, Beyaz un ile yapılmış tüm hamur işlerinde , kek, çörek, börek, Pirinç pilavı, Muz , Mısır, Patates, Havuç, Çok şekerli meyveler( incir, üzüm, kavun gibi)

Burada sözünü ettiğimiz şeker, bilmediğimiz şekerleri de içeriyor. Tatlı yersek , kan şekeri yükselir ve vücut insülin üretir. Kan şekeri ne kadar yükselirse, o kadar insülin üretilmiş olur ve bir o kadar da karbonhidratlar yağa dönüşür.” Dedi.

Şeker yerine hangi doğru karbonhidratları tüketmeliyiz?

Dr.Gönül Ateşsaçan daha sonra şunları söyledi; “Pirinç pilavı yerine , bulgur pilavı(az yağlı) Makarna yerine , kepekli makarna veya tam integral makarna, Şeker yerine , 2 kuru kayısı veya 1 adet hurma, Fındık yerine, leblebi, Beyaz ekmek yerine , çavdar, yulaf veya tam buğday ekmeği, Beyaz un yerine , tam buğday unu, Çok tatlı bir incir yerine, şeftali veya nektari, Kırmızı elma yerine , yeşil elma tercih etmeliyiz, Bir bardak portakal suyunun yerine, bir adet greyfurt

ŞEKERİMİZİN DÜŞTÜĞÜNÜ NASIL ANLARIZ?

Yemekten hemen sonra Canımız tatlı isterse, yemekten hemen sonra uykunuz mu geliyor, gün içinde başınız ağrıyorsa dikkat. Lütfen kan şekerinizi ölçtürün ve işlenmemiş karbonhidratları tüketiniz.”
Kaynak.7gunsaglik

Tip 2 Diyabetli Hastalar Nasıl Beslenmeli?

Hangi besinler şeker hastalığına karşı bizi koruyor? Tahıl ve bakliyat ürünleri ne kadar etkili?

Tip 2 diyabete yol açan nedenlerden biri magnezyum eksikliğidir. Magnezyum, az alınması durumunda insülin direncine neden olur ve bu da Tip 2 diyabet oluşumuna zemin hazırlar. Yaş ortalaması 54 olan 2.582 yetişkin birey üzerinde yapılan yeni bir çalışmada; magnezyumdan zengin bir diyet uygulayan bireylerde ön diyabet gelişme riski % 37 oranında daha az bulunmuştur. Aynı zamanda yüksek magnezyum içeren diyet uygulamanın, ön diyabetin Tip 2 diyabete dönme riskini 1/3 oranında azalttığı da belirtilmiştir. Magnezyumdan zengin kaynaklar arasında ise baklagiller, fındıkgiller, yeşil yapraklı sebzeler, yoğurt, buğday tohumu gibi besinler bulunur.

Siyah fasulye: Magnezyumun en iyi kaynaklarındandır. İkinci sırada ise soya fasulyesi gelir. ¾ bardağı 100 mg magnezyum içerir. Siyah fasulye dışında nohut, mercimek, barbunya, soya fasulyesi, tofu, edamame de tüketilebilir.

Badem: Ön diyabeti olup  bademden zengin bir diyetle beslenenlerde,insulin duyarlılığında iyileşme ve kötü kolesterol ( LDL ) seviyelerinde azalma kaydedilmiştir. Normal kan şekerine sahip bireylerde de, düzenli olarak fındıkgillerden tüketmenin Tip 2 diyabet ve kalp hastalıkları oluşma riskini azalttığı bulunmuştur. Badem dışında, Brezilya fındığı, kaju, pecan, yer fıstığı, Antep fıstığı, badem ezmesi, fıstık ezmesi de tercih edilebilir.

Ispanak: Beslenmede yeşil yapraklı sebze tüketimine özen gösterilmelidir. Günde 1,3 porsiyon sebze tüketenler ile (1 porsiyon : ½ bardak pişmiş veya 1 bardak çiğ sebze)  haftada bir porsiyon sebze tüketenler karşılaştırıldığında, daha fazla sebze tüketenlerin diyabete yakalanma risklerinin daha düşük olduğu bulunmuştur. Yeşil yapraklılarda bulunan magnezyum ve antioksidanların sağlığı koruyucu etkileri vardır. Ispanak dışında, pazı, lahana, kara lahana, pancar yaprağı, karahindiba yeşillikleri, roka, göbek marul gibi sebzeler tüketilebilir.

Somon: Yağlı balıklarda bulunan EPA ve DHA olarak bilinen çoklu doymamış yağ asitleri, diyabet riskini %32 oranında azaltır. Her hafta en az 170 gram yağlı balık tüketilmelidir. Balık tüketmeyenler isetakviye olarak günlük 500-600 mg EPA+DHA içeren balık yağı  almalıdır. Somon dışında alabalık, sardalye, ringa, hamsi, uskumru da yenebilir.

Öğütülmüş keten tohumu: Omega-3 yağ asidi olan ALA ‘dan zengindir. Yüksek ALA tüketiminin Tip 2 diyabetten korunmada yardımcı olduğu bilinmektedir. Keten tohumu dışında, chia tohumu, kenevir tohumu, ceviz, ceviz yağı, kanola yağı ve soya fasulyesi de kullanılabilir.

Kahve: Günde (kafeinli/kafeinsiz) 3-4 bardak kahve tüketimi, Tip 2 diyabet riskini %25 azaltır. İçerdiği klorejenik asit sayesinde inflamasyonu ( iltihabı ) ve glikoz emilimini azaltır ve insülin duyarlılığını iyileştirir. Kahve aynı zamanda magnezyum içerir.
Kaynak.7gunsaglik

Kalp Hastalıkları İle Tansiyon Sorunu

Birçok kişinin kabusu olan tansiyon hastalığı nasıl ortaya çıkıyor? Kalbi nasıl korumalıyız ve tansiyona karşı neler yapabiliriz?

Ülkemizde 18 yaş üstü üç kişiden biri, 45 yaş üstü iki kişiden biri yüksek tansiyon hastası. Bunların da yarısı farkında bile değil. Ayrıca hastaların yarısından çoğunun ilaçlarını uygun dozda kullanmadığı biliniyor.

Tansiyon, halk arasında söylendiği şekliyle 13,5/8,5 üzeriyse kalp krizi, felç riskiniz 2 kat, 15,5/9,5 üzeriyse 4 kat, 17,5/10,5 ve üzeriyse 8 kat artıyor. Birçok kişide tansiyon yavaş yavaş yükseldiğinden şikayete yol açmıyor ve farkedilmiyor. Tansiyon yaşla birlikte daha fazla yükseldiğinden, egzersiz yapmayan, çok sık sinirlenen, fazla kilolu olan, sigara kullanan, kolesterol ve şeker sorunu olan, anne baba ve kardeşlerinde yüksek tansiyon olan erişkinlerin, en azından 3 ayda bir tansiyonunu ölçtürmesi gerekiyor.

Tek bir ölçümle tanı konup ilaç başlanmaması, 15 gün kadar ev ve iş ortamında ölçümler yapılması öneriliyor.

Beslenme ve yaşam tarzı değişiklikleri ilaç tedavisinden önce mutlaka denenmesi gerekiyor. Bağımsız hekimlerden oluşan bir araştırma kurumunun yaklaşık 7000 hasta üzerindeki araştırmasına göre, tansiyonu 14-16 ila 9-10 arasındaki kişilere hemen ilaç başlanmasının kalp kirizi, felç ve ölüm riskini azaltıcı etkisi olmadığı söyleniyor. İstanbul FlorenceNightingale Hastanesi’nden, sağlıklı Yaşam Merkezi Direktörü Dr. Özgür Şamilgil sigaradan, egzersize, kilo kaybından, beslenmeye tansiyonu değerlendirdi…

O halde ne yapılmalı ?

Sigara, tuz, Alkol
İlk aşamada, sigaranın tamamen kesilmesi, fazla tuz içeren özellikle hazır gıdaların (fastfood) yenmemesi, alkol ve şekerli gıda alımının azaltılması veya bırakılması gerekiyor.

Egzersiz
Haftada 5 gün 45 dakika kadar inişli çıkışlı hızlı yürüyüş veya hafif koşu, hafif-orta düzeyde tansiyonu olanlarda belirgin düşme sağlıyor.

Kilo kaybı
Kilo almanın tansiyonu arttıcı ve vermenin de en az 1-2 rakam düşürücü etkisi olduğu biliniyor. İdeal kiloya inmek veya mevcut kilonun yüzde 10 kadar düşürülmesi tansiyonun ilaçsız düzelmesini veya en azından alınan ilaçlardan birinin kesilmesini sağlayabiliyor.

Beslenmenin püf noktaları:

Un, patates, pirinç, şeker ve fazla tuz içeren besinler en aza indirilmeli

• Margarin yerine soğuk sızma zeytinyağı kullanılmalı

 • Kalsiyum eksikliğine engel olmak için günde 250 gr kadar ev yoğurdu, kefir tüketilmeli

 • Haftada 3 gün, kızartma olmamak şartıyla her sefer 250 gr kadar yağlı balık yenilmeli,

• Magnezyum alımını arttırmak için günde 5 porsiyon koyu yeşil yapraklı taze sebze yenilmeli,

• Çok şekerli meyveler yenilmemeli, meyve suyu içilmemeli, az şekerli olmak kaydıyla nar, elma, armut, portakal, greyfurt, limon, muz, kavun, karpuz,  avokado, tercih edilmeli,

 • Günde toplam 60 gram kadar kavrulmamış kabak çekirdeği, tuzsuz yer fıstığı, badem, ceviz, fındık, çekirdekli kuru üzüm tüketilmeli,

 • E vitamini ve diğer antioksidanlardan zengin besinler; zeytin yaprağı, kimyon, karabiber, kişniş, hardal, tarçın, ısırgan, zerdeçal, kırmızıbiber, zencefil, nane, susam, çörek otu, üzüm çekirdeği, meyankökü,  biberiye,  keten tohumu, dereotu, sarımsak, soğan, maydanoz tercih edilmeli,

• İdrar rengi uçuk sarı olacak miktarda su içilmeli,

• Kan D vitamini düzeyi ideal düzeyde tutulacak şekilde domates gibi yanmadan sağlıklı güneşlenilmeli veya doktora danışılarak kışın D vitamini alınmalı.Kaynak.7gunsaglik

Göğüs Ucu Kontüzyonu Nedir, Bebeği Nasıl Etkiler?

Bebekler emzirme döneminde daha çok süt istediğinde annede de bu sorun varsa zor durumda kalacaksınızdır.

Meme ucu konfüzyonunda meme ucu kapanır şişer büyür vesaire bebeğin emmesi engellenir. Bu durumda göğüslerden süt sağmak ve iyi bir şekilde muhafaza etmek önemlidir. Memeden ememeyen bebekler onlar için özel üretilmiş bu emzikli biberonlardan yine anne sütünü alabilir. Acıktığında ağzını ilk açtığında hemen onu uygun konuma getirin ve besleyin.

Yüzünün 40 kasını kullanmaya ihtiyacı vardır, süt emmeye programlı gibidir. Meme ucu sorunlarında bu şekilde rahatça sütünü içebilir. Sert ya da rahatsız gelirse zaten o size tepki verecektir. Süt sağmada da sorun yaşarsanız en yakın uzmana danışın ve fikir alın. Sütünüz çok geldiği zaman bolca depolayın. Fazla miktarda süt alırsa 24 saat içinde daha az beslemeye özen gösterin ve bu düzeni devam ettirin.
Kaynak.7gunsaglik

Kolik Bebek Ağlaması Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Bebeğin, doğumundan sonra ilk 3 ayki zaman dilimi boyunca, ortada herhangi bir sağlık problemi ya da sorun yokken ortaya çıkan nedensiz ağlamaları, kolik bebek ağlaması olarak ifade edilir.

Ortalama olarak her 10 bebekten 3 ‘ün de görülen bir durumdur. Kolik bebek ağlaması, genel itibariyle doğumdan sonra ikinci hafta başlamakta ve altıncı haftadan sonra ise giderek şiddetlenmektedir. Kolik ağlamalara sahip olan bebek anneleri, böyle bir durum karşısında olabildiğince telaşlanmakta, ne yapacaklarını bilememektedirler. Ancak bilinmelidir ki bu tip ağlamalar, bebeğin gelişimi açısından hiçbir sorun teşkil etmemektedir. Hiçbir zararı olmayan, tamamen geçici bir durumdur.

Kolik Ağlamanın Belirtileri Nelerdir?
Bebek, oldukça rahat ve sakin iken ve ortada hiçbir neden yokken yüksek bir ses ile ağlamaya başlamaktadır. Ağlama esnasında bebek, bacaklarını karnına doğru çekmekte, ellerinin yumruk haline getirmekte ve yüzü de morumsu bir hal akmaktadır. Tüm bunlarla birlikte kolik olan bebekler gaz sancısı da çekmektedirler. Bundan dolayı ağlamaları da gazlarının çıkarılmasına kadar devam etmektedirler.
Kolik bebekler, daha önce de belirttiğimiz gibi hiçbir şekilde büyüme ve gelişim sorunu yaşamaz, ayrıca bu durum onlarda hiçbir sağlık problemine de neden olmaz. Bundan dolayı ebeveynlerin paniğe kapılmalarına hiç gerek yoktur.
Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte Diyabeti Tetkleyen Yağlı Kızartmalar

Hamilelikte düzenli olarak bu tip beslenen kadınlar diyabetten kaçamıyor.

Araştırmacılar 21000 gebeyle yaptıkları çalışmada 850 gebede diyabetin geliştiğini saptamıştır. Gebelikten önce de bu tip beslenen kadınların %13’ünde gestasyonel diyabet riski daha yüksektir.

Haftanın altı günü kızarmış, hazır, yağlı ve sağlıksız beslenenlerde ise bu oran %31’e kadar çıkmaktadır. Diyabetin gelişimine yol açan sağlıksız beslenme ilişkisi henüz kesin olarak kanıtlanmasa da, gebelikten önceki beslenme tarzınız ve bu süreçteki beslenme düzeniniz diyabette etken rol oynayabiliyor. Ayrıca bebeğin ileride diyabete yakalanması da olası.

Bu konuda vücut kitle endeksi de önemli. Yani kilolu olmak gebelikten önce de süresince de sağlık açısından riskli ve şeker hastalığına yol açıyor. Bu besinlerin tüketimini azaltmak en aza indirmek veya en güzeli hiç tüketmemek önemli. Anne ve bebek sağlığı için bunlara dikkat edin.
Kaynak.7gunsaglik

Depresyon Nedir, Nasıl Anlaşılır, Tedavisi Nedir?

Kendimizi her zamankinden aşağıda ve kötü hissetme durumudur. Ruh hali değişimi depresyon habercisi olabilir. Majör depresyon en az 2 hafta aralıksız sürer.

Günlük faaliyetlerin durdurulmasına kadar neden olabilir. Üzüntü ve ilgisizlik baş göstergeleridir.

Depresyon bir zayıflık işareti veya olumsuz bir kişilik değildir. Bu önemli bir halk sağlığı sorunu ve tedavi edilebilir bir tıbbi durumdur.Diğer kişilere göre çok farklı davranır.

Duygusal ve fiziksel belirtileri vardır. Üzgün ve kötü bir ruh hali, hiçbir şeyden zevk alamama, suçluluk ve değersizlik hissi, umutsuzluk, intihar ve ölüm düşünceleri ruhsal belirtileridir.

Fiziksel belirtileri ise, yorgunluk, enerji azalması, uykusuzluk, aşırı uyuma, sabah erken uyanma, baş ve vücut ağrıları, kramp, sindirim sorunlarıdır. İştah kaybı ya da açılması, kilo kaybı ya da aşırı alımı da diğer belirtileridir.

Depresyonda olan kişilerde intihar girişimleri gözlenebilir bu nedenle hassas ve dikkatli olunmalıdır. Zarar verici, saldırgan ve riskli davranışları olabilir. Herkes risk altında olabilir.

Günümüzün büyük sağlık sorunu depresyon, herkesi etkileyebilir. Genetik de burada etkilidir. Kardeş ve ebeveynde var ise çocukta da gelişebilir. Beyindeki kimyasalların yanlış veya eksik işleyişinden ileri gelir. Diğer tetikleyiciler bazı ilaçlar , alkol veya madde bağımlılığı, hormonal değişiklikler olabilir. Tedavide konuşma terapisi, psikolog tedavisi, ilaçlar, egzersiz, ışık terapisi, diyet terapisi yapılabilir. Hayvanlarla vakit geçirmek, sosyal olmak, son çare olarak elektriksel beyin tedavisine girmek gerekebilir.
Kaynak.7gunsaglik

Aşırı Oksidanın Hücrelere Zararları

Gençliği ve sağlığı korumak için vitamin kapsülü formunda alınan antioksidanlar fazla alındıklarında oksidan hasarını artırıp, hücre doğal döngü süreçlerini olumsuz etkileyebiliyor.

M-Onep Etiler Kliniği’nden Dermatolog Dr. Ömür Tekeli; antioksidan hapların eksik tüketilen meyve, sebzeye alternatif olarak kullanıldığını, bir doktora danışmadan gelişigüzel alınan bu hapların düzenli meyve ve sebze alımına alternatif olamayacağını belirtiyor.

Oksidan nedir?
İnsan ömrü boyunca sürekli oksidanlara maruz kalır. Serbest radikal olarak adlandırılan bu ürünler sağlıklı veya hastalıklı reaksiyonlar sırasında oluşabilen, eşlenmemiş elektronu bulunan atom ve moleküllerdir. Reaktif oksijen ürünleri (ROS) sağlıklıyken de, hastalık koşullarında da oluşabilir.

Her şeyin yolunda gittiği normal koşullarda yaklaşık %1 oranında ROS oluşur. Yoğun egzersiz esnasında, mikrobik infeksiyonlarda, kronik inflamatuar hastalıklarda, alerjik hastalıklarda, yüksek oksijen basıncında, hava kirliliği, sigara dumanı, pestisid, insektisid gibi böcek ilaçlarına, radyasyon, ilaç ve çeşitli toksik maddelere maruziyetlerde, kanlanmanın bozulup düzeldiği durumlarda serbest oksidanlar artış gösterir.

Antioksidanlar nasıl çalışır?
Antiksidanlar, oksidanların yıkıcı etkilerini azaltıp vücudun içeriden ve dışarıdan yenilenmesini sağlarlar. Antioksidanları hap olarak değil besinler yoluyla almak daha sağlıklıdır.

En güçlü antioksidanlar hangileridir, ne işe yarar, nerelerde bulunur?

C Vitamini
Sadece gripten korunmak için değil, cildinizi de genç tutmak için C vitamini alın. Bu vitamin Melasma adlı lekede, güneşin yaşlanma etkilerini gidermede, dermaroller ile birlikte çatlak tedavilerinde oldukça etkili. Eczane ve kliniklerde bulacağınız C Vitamini serumları, ciltteki ince kırışıklıklar ve yenilenmede de oldukça etkilidir. Nerede bulunur: Turunçgiller, kivi, kuşburnu

E vitamini
İkinci favori antioksidanımız E vitamini, göz çevresi kırışıklığını tedavisinde sıklıkla başvurulan, saç sağlığı için de ampul formu önerilen bir vitamindir. Cildin kendini onarıp yenilemesinde önemli rolü olan e vitamini domates, ayçekirdeği, balık, et, süt, yapraklı sebze, fındık soya ve buğdayda bolca bulunur.

Diğer güçlü antioksidanlardan Selenyum (patates, pirinç, kaya balığında), Çinko (fasulye midye, mısır gevreğinde), Demir (tavuk ciğeri, kırmızı et, midyede), Bakır (mercimek, soya, bezelyede) ultraviyole hasarına karşı belirgin koruyuculukları ile tanınırlar.

Koenzim Q-10 kollajen ve elastin üretimini artırıcı özelliğiyle çok önemli bir yaşlanma karşıtı antioksidandır. Bu enzim alabalık, fındık, brokoli, ıspanakta bulunur vücut tarafından da üretilir.

Domateste bolca bulunan Likopen oldukça popüler bir kanser karşıtı, güneşten koruyucu özelliği de olan antioksidandır.

Zerdeçal’daki hint safranı, kahvedeki Coffeberry, üzümdeki Resveratrol üzüm çekirdeği ve yeşil çayın kendisi yüksek etkili antioksidanlardandır. Yaban mersini, üstün C ve E vitamini deposu oluşuyla, ginkgo biloba radyasyon hasarından koruyuculuğu ile ginseng de tümör hücrelerine karşıt etkisiyle oldukça değerli antioksidanlardandır.

Dr. Ömür Tekeli, hap şekil ve formlarındaki antioksidanların fazlası tam tersi bir etki yaratırken, antioksidanlarca zengin doğal beslenmenin riski olmadığını dile getirdi.
Kaynak.7gunsaglik

Diyabetik Retinopati: Şeker Hastalarında Oluşan

Şeker hastalığı olan kişilerde görülen bir göz rahatsızlığıdır. Retinadaki kan damarları diyabetli hastalarda oldukça hassaslaşır.

Hasar gören retina damarlarında retinopati oluşur. Tip 1 ya da tip 2 diyabette bu hastalık gelişebilir. Hafif görme sorunlarıyla başlayan rahatsızlık daha da ilerleyebilir. Yetişkinlerde körlük sorununun en büyük sebeplerinden biri retinopatidir. Erken müdahale edilmez ve tedaviden kaçınılırsa körlük yaşanabilir. Erken diyabetik retinopati nonproliferatif diyabetik retinopati olarak da bilinir.

Bu aşamada hasar gören göz kan damarları gözün içine kan ve sıvı sızdırır. Retna veya makula merkezi şişmeye başlar ki bu duruma makula dejenerasyonu da denir. Gelişmiş evresinde ise kan damarları büyümeye başlar yeni kan damarları gözün ortasında belirir.

Aşırı kandaki şeker seviyeleri bunun birinci sebebidir. Beynin görme sinyallerinin alındığı ve iletildiği kanal olan retina damarlarına kan akışı engellenir ve görme sorunları hatta körlük bile yaşanabilir. Skar dokusunda sızıntı başlarsa görme yetisi kaybedilir. Uzun yıllardır diyabet hastası olanların retinopatiye yakalanma riski daha yüksektir. Belirtileri;

Uçuşan cisimler ya da karaltılar görmek,
Geceleri zor görme,
Bulanık görme veya görme kaybı,
Renkleri ayırt etmede zorluktur.

Teşhisi için muayeneye gidilir. Kan damarları, dokular ve göz iyice incelenir, floresein anjiyografi testi yapılabilir. Tedavisine düzenli göz muayeneleri önerilir. Diyabet tedavi edilir. Lazer tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri uygulanabilir.
Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte Grip Olmanın Anne ve Bebek Üzerindeki

Gebelik döneminde kadınların bağışıklık sistemleri çok daha hassas ve korunmasızdır.

Zayıf düşen bünyeleri kolayca grip gibi viral hastalıklara yakalanabilir. Son dönemlerde salgın halinde yayılan grip vakaları da gebeleri bir hayli korkutuyor. Kadın doğum uzmanları anne adaylarını uyarıyor. Enfeksiyon ve komplikasyonlar açısından kendinize çok daha fazla özen göstermelisiniz. Hastalık riski olan ortamlarda bulunmamalı bu kişilerle temas etmemelisiniz.

Kapalı ortamlarda çok fazla kalınmamalıdır. Bulunulan ortamların çok iyi havalandırılmış olması gerekmektedir. Bilinen grip belirtileriniz hamilelikte ortaya çıkarsa hemen bir doktora gitmelisiniz. Gebelikte grip olmak eğer ileri seviyelere giderse zatürreye dönebilir. Bu da çok korkulan anne ve bebek ölümlerine sebep olabilir. Hafif ilaçlar verilebilir, beslenmeye dikkat edilir, bol su içilir.

İstirahat etmek ve beklemek gerekir. Birkaç gün düzelme görülmez ve ateş de yükselirse hemen doktora gidilmelidir. Sağlıklı beslenmeli, çok fazla temas halinde olmamalı ve temiz hava almalısınız. Hamilelikte istenmeyen durumları önlemek ve sağlıklı bir 8 ay geçirip bebeğinizi kucağınıza almak istiyorsanız bu önerilere kulak verin.
Kaynak.7gunsaglik