Felçli İnsanlar İçin İlaç Geliştirildi

ABD’de LM11A-31 adlı deneyde felçli insanlar için ilaç geliştirildi ve fareler üzerinde denendi. İlacın herhangi bir yan etkisi görülmedi.

ABD’nin California Eyaleti’ndeki Stanford Üniversitesi’nden Prof. Frank Longo’nun geliştirdiği bir ilaç felçli farelerlin kaslarını hareket ettirmeyi başardı.

"LM11A-31" adlı deney aşamasındaki ilacın felçli insanlar için ilaç geliştirilmesinin önünü açtığı vurgulandı.

İlacı 42 gün süreyle günde iki kez alan farelerin düzgün adımlar attığı gözlenirken, herhangi bir yan etki görülmedi. Omurilikteki bir zedelenmenin beynin vücudu kontrol etmesini engellediğini anımsatan uzmanlar, "İlk defa ağızdan alınan tek bir ilaçla etkili tedaviye tanık oluyoruz. Şimdiye kadar birden fazla yöntemle felçli hastalar tedavi ediliyordu. Bu çok heyecan verici" dedi.
Kaynak.7gunsaglik

Göz Kanseri Nedenlerinden Biri de Solaryum

Göz kapağı ve konjonktivada kansere yol açabilen ışınlardan en çok açık renkli gözler etkileniyor..
Solaryumdaki ultraviyole ışınlarının göz sağlığını tehdit ettiğini belirten Dr. Şenay Yılmaz, bu ışınlardan korunmak için mutlaka koruyucu gözlük kullanılması gerektiğinin altını çizdi.

Dr. Yılmaz, gün boyunca uzun süre ultraviyole ışınlarına maruz kalmanın kısa dönemde gözlerde derideki güneş yanığına benzer hasar oluşturduğunu söyleyerek, “Korneadaki bu zedelenmeler genellikle ağrılıdır. Bulanık görmeye yol açar ve birkaç gün içerisinde iyileşebilmektedir” dedi.

ULTRAVİYOLE SEVİYESİ NERELERDE ARTAR?

Ultraviyole ışınların göz üzerindeki esas ciddi olumsuz etkilerinin uzun dönemde görülebileceğini ifade eden Dr. Şenay Yılmaz, şunları söyledi: “Sürekli ultraviyoleye maruz kalmakla ortaya çıkan makule (sarı nokta) dejenerasyonu, solar makulopati, pterjiyum, katarakt ve göz kapaklarını kaplayan deride ve konjonktiva tabakasında kanser oluşumuna neden olduğu bilinmektedir. Güneşe maruz kalınma derecesini artıran faktörler ultraviyole ışınlarının göze verebileceği hasarı artırabilmektedir. Ultraviyole etkisi karda, kumda ve suda daha fazladır. Deniz seviyesine göre yükseklik arttıkça ultraviyole seviyesi artar. Açık renkli gözlere ve deriye sahip kişiler ultraviyole açısından daha fazla risk taşır.”

Yılmaz, ultraviyole ışınlarının saat 10.00 ile 16.00 arasında en yüksek seviyede bulunduğunu hatırlatarak, “Ultraviyolenin en kuvvetli geldiği dönem ilkbahar ve yaz aylarıdır, sonbahar ve kış aylarında ultraviyole seviyesi düşer” diye konuştu.

ÇOCUKLAR DA RİSK ALTINDA

Dr. Şenay Yılmaz, güneşle temasta bulunan herkesin bu zararlı ışınlara karşı gözlerini koruması gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Ancak özellikle açık renk gözlüler, makula dejenerasyonuna genetik eğilimi olanlar, gözlerinden herhangi bir cerrahi operasyon geçirmiş olanlar ve lazer tedavisi görmüş olanlar yüksek risk grubunu oluşturmaktadır. Çocukların göz merceğinin ultraviyole ışınları süzebilme yeteneğinin yetişkinlere göre az olması nedeniyle çocuklar da yüksek risk grubuna girmektedir.”

SOLARYUMDA GÖZLÜK TAKILMAZSA NELER OLUR?

İnsanın güneşe bakmaya çalıştığı zaman, kornea ve göz içi merceğinin ultraviyole radyasyonunu emebileceğini ifade eden Dr. Yılmaz, “Doğal güneş ışığına maruz kalmak gözü savunma mekanizmasına iter. Bu da göz bebeklerinin küçülmesi ve gözlerinin kısılması demektir. İnsan solaryuma girince kontrollü koşullarda ultraviyole radyasyona maruz kalır ve göz savunması en düşük seviyededir. Solaryumda gözlük takmadığınız zaman oluşabilecek göz rahatsızlıklar fotokeratit ve konjonktivittir. Konjonktivit göz kapaklarının iç yüzeyiyle skleranın bir kısmını örten ince zar olan konjonktivanın yanmasıdır. İki durum da ağrılı güneş yanığı gibidir. Solaryumda güneşlenmek için, göz koruması şarttır. Mutlaka koruyucu gözlük kullanmak gerekir” uyarısında bulundu.
Kaynak.7gunsaglik

Gözleri Bastırarak Kaşımayın Çünkü Zararlı

Göz alerjisi ve yanlış hareketler hakkında uzman bilgileri ve önerileri..

Prof. Dr. Ayşe Yağcı, özellikle bahar ve yaz aylarında çimen, ağaç ve çiçeklerden salgılanan polen miktarının artmasına bağlı olarak daha fazla görülen göz alerjisinin temel belirtisinin gözde kaşıntı olduğunu bildirdi.

Prof. Dr. Yağcı, göz alerjisinin sıcak iklim ülkelerinin ciddi bir problemi olduğunu, Türkiye’de de çok sık görüldüğünü anlattı.

Polen miktarının artmasıyla birlikte nisan, mayıs aylarında başlayan alerjinin eylül ayına kadar sürdüğüne dikkati çeken Yağcı, şöyle konuştu:

"Göz alerjisi çocukluk çağında başlıyor ve ergenliğin sonuna kadar ilerliyor. Ondan sonra da yavaş yavaş azalıyor. Önemli olan bu süreç içinde gözde kalıcı zarar oluşturmadan göz sağlığını koruyarak geçirmektir. Alerjisi olan kişinin temel şikayeti göz kaşıntısıdır. Gözleri ovuşturarak kaşımamak lazım. Bastırarak göz kaşındığı zaman buna neden olan kimyasal maddeler daha çok ortaya çıkar ve göze zarar verir. Göz o zaman daha çok kaşınır. Göz alerjisinden korunmak için güneş gözlüğü takılmalı, şapka kullanılmalı, güneşin atmosfere dik geldiği 10.00-16.00 saatleri arasında dışarıya çıkılmamalı. Gölgede oturulmalı, tozlu ortamlara pek girilmemelidir."

"KORTİZONLU DAMLALAR GÖZDE KALICI HASARLAR OLUŞTURABİLİR"

Alerjinin kaşıntıyla birlikte gözde kızarmaya, iltihabi şeklinde iplik gibi uzayan salgıların oluşmasına, gözlerin güneşten rahatsız olmasına neden olduğuna işaret eden Yağcı, bu tür şikayetleri olan kişinin mutlaka hekime başvurması gerektiğini vurguladı.

Kaşıntının arttığı zamanlarda soğuk pansuman tavsiye ettiklerini dile getiren Yağcı, şöyle devam etti:
"Göz alerjisinden en önemli korunma yöntemi alerjene maruz kalmamak. Ancak kişi bu alerjiye yakalanmışsa soğuk suya batırılmış pamuk ya da soğuk suyla gözleri yıkayarak alerjiden korunulabilir. Mutlaka hekim tavsiyesiyle ilaç kullanılmalı. Doktor tavsiyesi olmadan kortizonlu damlalar çok kullanılıyor. Bunların gözlerde geri dönüşü olmayan görme kaybına neden olabilecek zararlı etkileri var. O nedenle kesinlikle kendi başına, doktorun tavsiyesi olmadan ilaç kullanmamak gerekiyor. Alerji dikkate alınması gereken önemli bir rahatsızlık."
Kaynak.7gunsaglik

Antibakteriyel El Sabunundan Bakteri Çıktı

İnsanlar hangi temizlik ürününü kullanacağını şaşırdı, şimdi de kanserojen içeren bakteriler antibakteriyel el sabunundan çıktı. Kanada'da yaşanan olayın ayrıntıları.

Günlük hayatta el temizliği için tercih edilen ürünlerin başında gelen antibakteriyel sabundan bakteri çıktı. Antibakteriyel sabunlar üzerindeki kuşkuları güçlendiren bulgu Kanada Federal Sağlık Bakanlığı'nın incelemesi sonucu belirlendi.

Kanada Federal Sağlık Bakanlığı, ''Avmor Ltd'' isimli firma tarafından üretilen antibakteriyel sıvı el sabunlarını, içinde ''pseudomonas aeruginosa'' bakterisi saptanması üzerine piyasadan toplattı.

Bakanlığın sitesinden yapılan açıklamada, bulunan bakterinin insan sağlığı üzerinde ciddi risk oluşturduğu, immün sistemi sorunu olanlarda ise bu riskin daha da yüksek olduğu kaydedildi.

Saptanan bakterinin, sistik fibroz, HIV/AIDS, kanser, yanık, şeker hastası, karaciğer ve akciğer hastası olanları olumsuz etkileyeceği belirtilen açıklamada, immün sistemi zayıf ya da sorunlu olanlarda da zatürre, kemik, idrar yolu, mide-bağırsak ve kan enfeksiyonları ile menenjite neden olabileceğine dikkat çekildi.

Penisilin ve beta laktam grubu antibiyotiklere karşı dirençli olan ''pseudomonas aeruginosa'' bakterisi, özel antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Donmaya Karşı İlk Yardım Tedavi Seçenekleri

1.Derhal acil tıp yardımı çağırın. Ambulansı arayıp detaylı ve kısa bilgiler verin.

Ambulans imkanı yoksa doktora ya da acil servise götürün.

2.Donan kişiye sıcaklık sağlayın. Hemen önce ortamı ılıklaştırın sonra sıcak olmasını sağlayın. Doktor görene kadar ıslak giysilerini çıkarın. Gerek olmadıkça donan parmaklarının üzerinde yürütmeyin. Ortam ılınıncaya kadar donan kişiye direkt sıcaklık vermeyin.

Birden ısınmak kişide hasara yol açabilir. Deri kızarana ve sıcaklaşana dek ılık suyla cildini ovalayın. Su yoksa ellerinizi ve nefesinizi kullanarak vücuda sıcaklık sağlayın. Isıtma pedleri, radyatör ya da soba gibi doğrudan ısıtıcıları hastaya uygulamayın. Deriyi ve donan kabaran bölgeleri masajla ovun.

3.Kuru ve steril bir pansuman yapın. Gazlı bezle yaralı alanları gevşekçe bağlayın. Parmak aralarına pamuklar sararak el ve ayak parmaklarını sarın.

4.Hastanede takip halinde olun. Muayene alanının sıcak olmasını sağlayın. Su veya ağrı kesici ilaçlarla sıvı sağlanmalıdır. Tetanoz aşısı uygulanabilir. Birkaç gün hastanede kalınabilir.Kaynak.http://www.7gunsaglik.com

Sperm Kalitesini Düşüren Etkenler Nelerdir?

Diş macunu ve güneşten koruyucu krem ve yağlar sperm işlevine nasıl müdahale ediyor ve kalitesini düşürüyor?

Endokrin bozucular doğal hormonların işleyişini ve sürecini bozuyor ve durduruyor. İnsan üreme sistemini olumsuz etkileyen kimyasalların başında diş macunu ve güneş kremi geliyor. Potansiyel döllenmeyi etkiliyor sperm fonksiyonunu bozuyor. Almanya ve Danimarka kaynaklı bu araştırmalarda endokrin bozucu kimyasalların etkileri incelenmiştir.

Gıda ve tekstil malzemeler ve eşyalarda bulunan kimyasallara dikkat edilmeli. Pet şişeler de riskli maddelerden. Oyuncak, kozmetik ürünler, ev ve kişisel eşyalar riskli olabilir. Toksik etkileri olan kimyasallara karşı daha tedbirli ve bilinçli olunmalı. Erkeklerin cinsel ve üreme sağlığı üzerinde oldukça büyük zararları olabiliyor.

Sperm sayısı ve kalitesi azalırken kısırlık, üreme sorunları, hastalıklar ve cinsel yetersizlik ortaya çıkabilir. Sperm fonksiyonu ile potansiyel kimyasalların etkileşimleri üzerine yüzlerce test yapılmış ve olası riskler belirlenmiştir. Antibakteriyel diş macunu ve ultraviyole güneş kremindeki kimyasallar en tehlikelileri olarak belirlenmiştir.Kaynak.7gunsaglik

Gebelikte D Vitamini Almak Bebekleri Güçlendirir

Hamilelik boyunca yüksek oranda D vitamininden faydalanmak bebek sağlığını olumlu yönde etkiliyor.

Bebeğiniz güçleniyor sağlıklı bir şekilde büyüyor ve siz de sağlıklı bir gebelik geçiriyorsunuz. Kalsiyum ve fosfor düzeyleriniz artıyor. Annelerde diyabet riskini azaltıp önlüyor. Daha iyi kavrama gücü ve daha fazla kas gelişimi bebeklerde destekleniyor. Hamilelik boyunca yeterli oranda güneş ışığından faydalanın.

Günde 15 mg gün ışığı almak anne ve bebek sağlığı için çok önemli. Raşitizm olmaması için de bir erken tedbir. Güneş ve D vitamini kemikleri güçlendiriyor.

Kemiklerde kalsiyum ve fosfor düzeylerinin sağlıklı boyuta gelmesi için anne ve bebeğin gün ışığı görmesi şart. Büyüme gecikmesi, omurga ağrısı ve sorunları, bacak ve pelvis kaçlarda güçsüzlük gibi sorunlar yaşamaması adına gebelikte D vitamini düzenli olarak alınmalıdır.

Eğri bacaklar, kalınlaşmış bilekler, göğüs kemiği deformiteleri ve iskelet sorunları bu nedenle görülür. Bebeğin yetişkinliğinde diyabet riskini azaltmak ve kavrama kemik beden ve zihin gücünü pekiştirmek adına gebelikte alınan D vitamini düzeyi çok önemlidir.

Bolca gün ışığı ve D vitamini içeren besin tüketmek şarttır. Büyüme fonksiyonları ve gelişim sürecinin sağlıklı ve normal ilerlemesi için bunu unutmayın. Ayrıca sizin de ihtiyacınız olacak, bebeğiniz sizden besleniyor ve size de güç ve kemik gücü gerekiyor.Kaynak.7gunsaglik

Konsantrasyonu Artıran Beyni Besleyen Yiyecekler

Ginseng, balık, çilek ya da kafein. Beynimizin ihtiyacı olan, odaklanmayı ve konsantrasyonu artıran besinler hangileri?

Beyin fonksiyonlarını keskinleştiren, dikkati toparlayan, yaşlanmaya karşı etkili ve hafıza sorunlarından kurtaran harika besinler var.

Kafein bunlardan biri. Zeka seviyesini artırır, enerji verir, konsantrasyonu artırır. Etkileri kısa vadeli de olsa uyanık tutan kafein için kahve ve çikolata iyi bir seçimdir.

Glikoz yani doğal gıdalarda bulunan şeker de beyni besleyen besinlerdendir. Beynin tercih ettiği yakıtlardan biridir. Hafıza, düşünme ve zihinsel yeteneği besler.

Balık gerçek bir beyin dostudur. Omega 3 yağ asitleri bakımından zengin balık beyni besler. Protein kaynağıdır. Yaşlandıkça azalan hafıza ve beyin fonksiyonlarına karşı koruyucudur. Bunama ve felç riskini azaltır. İnanılmaz etkileri olan balığı geç kalmadan düzenli tüketmeye başlayın.

Kuruyemiş ve çikolata. Bitter çikolatanın da etkileri inanılmaz.

Özellikle bir avuş badem, fındık ya da ceviz ile tüketildiğinde. Bilişsel gerilemeyi durdurur ve erteler. Yaşlanma sorunlarını yavaşlatır. E vitamini ve güçlü antioksidanlar içerirler. Kafein de içeren çikolata doğal bir uyarıcı ve uyandırıcıdır da.

Sağlıklı beslenmenin faydaları saymakla bitmez.

Temel besin kaynaklarını mutlaka tüketelim. Çok fazla ya da çok az yemek odaklanmayı, hafızayı ve beyin işlevlerini yavaşlatıp engeller. Vitamin, mineral ve takviyelere de yer verelim. B, C, E vitamini, beta karoten, magnezyum, ginseng, ginkgo tüketilmelidir. Doktorunuza danışıp en uygun beslenme planına geçin.Kaynak.7gunsaglik

HIV’li Bebeklerde Tedavi Umudu Var mı?

AIDS’e yol açan HIV virüsü yeni doğan bebeklerde erken agresif ilaç tedavisi ile çözülebilir.
Bu umut verici gelişme doğumdan hemen sonraki saatler içinde uygulanabilirse başarılı sonuçlar verir. Anneye HIV bulaştıysa bebeği kaçınılmaz olarak HIV’li doğar.
Doğumdan hemen sonra en erken aşamada agresif ilaç tedavisi ile bebekler HIV’den kurtulabilir. Bunu yaşayan ilk bebek Missisippi’de dünyaya gelmiş ve bu tedavi ile HIV virüsünden arınmıştır.
Önemli değişimler açısından bebek bir süre izlenmelidir. ABD’de HIV virüsü ile doğan 60 bebek doğumdan sonraki ilk 48 saat içinde antiretroviral ilaç uygulamasına alınmıştır.
Bu ilaçlar savunmasız yeni doğanlar için son derece toksik olabilir dikkatli tercih yapılmalıdır. Virüs 2 hafta yaşatabilir ancak bebeklerin ömrü fazla sürmez.
O nedenle ilacın riski kabullenip tedavi uygulanmalıdır. Hızlı ve etken sonuçlar için ilaç tedavisi şarttır. Pediyatrik enfeksiyonlara yol açmadan doku ve organlar zarar görmeden ve bebek hayatını kaybetmeden ilk uygun zamanda HIV ilacı verilmelidir.Kaynak.7gunsaglik

Anne Karnında Down Sendromu Testi

Anne adayının kanından alınan bir örnekle fetal gelişim kontrol edilebiliyor.

Yani bebeğin gelişimi, rahatsızlıkları, Down Sendromu durumuna bakılabiliyor. Kromozom anormallikleri tespit edilebiliyor. Bir ya da birden fazla eksik kromozom sonucu oluşan zekasal ve gelişimsel bozukluklar en başta Down Sendromu daha anne karnındayken teşhis edilebiliyor. Anöploidinin kan testi 10 kat daha gerçekçi sonuçlar veriyor.

Zihinsel ve bedensel engeller tanılanıyor ve bu bebekler nadiren yaşayabiliyor. Şüpheli ve gerekli durumlarda DNA testi ve kan testi uygulanabilir. DNA ve serbest hücrelerin böyle bir riski olması anne adayını şüpheye düşürüyor ve test yaptırıyor. Testin çok düşük bir yanılma payı vardır. Noninvaziv prenatal taramalar ilk kez yurt dışında 1970’li yıllarda başlamıştır.

Kromozom anormallikleri anneden alınan örneklerde incelenir. Tipik amniyosentez amniyon sıvısı ve plasentadan alınan örnekler ve genleri incelenir. Fetuste anormal bir gelişim saptanırsa düşük riski var demektir. Doktorlar uygun gördüğünde bebeği alabilir. Down Sendromlu olarak bebeğini dünyaya getirmek istemeyebilirler bu durumda gereken işlem yapılacaktır.Kaynak.7gunsaglik

Dil Eğitimi Çok Küçük Yaşta Başlamalı

Her şey küçükken, çocukken daha kolay öğreniliyor. Bebekken bile dil öğretilebilir.

Liv Hospital Konuşma ve Yutma Bozuklukları Uzmanı Eyüp Sezer “Doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür” diyor.

Bebekler konuşmaya başlamadan iletişime geçer

Doğum sonrasında bebekler, uyanık oldukları zamanlarının büyük bir kısmını annelerinin ya da bakıcılarının jest/mimik/seslerini dinleyerek ve izleyerek geçirir. Böylece konuşmalarını sağlayacak organları henüz zihinsel ya da fiziksel olarak denetleyemeseler de, dile ilişkin bilgiyi depolar ve yaşantılarıyla ilişkilendirebilir. Ayrıca, iletişim kurma dürtüsü öyle güçlüdür ki, bebekler, ilk sözcüklerini söylemeden çok önce bizimle “konuşmak” için pek çok farklı yöntem geliştirir. Örneğin, birçok farklı ağlama çeşidi vardır ve ana babalar bir ağlamanın “açım”, bir diğerinin “canım acıyor”, ya da “rahatsızım”, bir başkasının “sıkıldım, derhal benimle ilgilen” anlamına geldiğini kısa sürede öğrenir.

Bir yaşına doğru bebeksi konuşmalar başlar

Bebekler dil yetisi kazanırken sözcükleri anlamayı ve üretmeyi eşzamanlı olarak öğrenme eğilimindedir. Bir yaşına doğru bebekler “dil” benzeri sesler çıkarmaya başlarlar,  “bebeksi konuşma” olarak adlandırabileceğimiz genizsi agulamalar ve gığıldamaların yerini babıldamalar alır. İlk anlamlı sözcükler on ikinci ila yirminci ay arasında söylenir. Bazı bebekler anlamlı sesler çıkarmak için çabalayıp durur, bazıları ise hazır olana kadar bekler. On sekiz ila otuzuncu aylarda bebeğin yeni sözcükleri öğrenme hızı aniden artar. Buna “adlandırma patlaması” denir. İki üç yaş arasında çocuk konuşmasını basitleştirerek “bebeksi konuşma” ile yetişkin konuşmasına benzer yapıları kullanmaya başlar. Çocuk 3 ya da 4 yaşına geldiğinde, konuşmasındaki “bebeksi konuşma” özellikleri azalır, yetişkininkine benzer biçimde anlaşılır ve akıcı olarak konuşmaya başlar.

2 yaşa kadar kritik dönem!

Çocuk, genel olarak doğumla iki yaş arası “dil edinimi için kritik dönem” diye adlandırabileceğimiz dönemde duyabildiği ve maruz kaldığı iki ya da üç dili öğrenebilir. Fakat edinimin doğası gereği çocuğun iki yaş sonrası konuşmasında maruz kaldığı bu dillerin özelliklerinin bir karışımı karşımıza çıkar ve her bil dile ilişkin “izole, ustaca kullanım” zamanla kazanılır. Dolayısıyla teorikte çift dilli, hatta üç dilli çocuk yetiştirmek mümkündür denilebilir.

Nelere dikkat edilmeli?

Burada vurgulanması gereken, doğum ile iki yaş aralığının “dil edinimi açısından kritik periyot” olduğu, dolayısıyla çocuğun tepkileri çok iyi gözlenmeli, olası “işitme kaybı” olasılığı en başta “yeni doğan işitme taraması” ile egale edilmeli, sonrasında periyodik değerlendirmelerle çocuktaki dil iletişim gelişimi ilgili uzmanlarca takip edilmelidir.Kaynak.7gunsaglik

Düşük Kiloda Doğan Kız Bebekler İleride Kısır Olabilir

Araştırmacılara göre normalden yani beklenenden daha düşük kiloda doğan kız bebeklerin ileride kısırlık riski var.

Yetişkinlik dönemlerinde doğurganlık problemleri yaşayabilirler. Bu olasılık 2 kat daha fazladır. Tıp alanındaki gelişmeler bazen ters tepebiliyor örneğin epidural doğumla dünyaya gelen kız bebek ileride normal kiloda bile doğmuş olsa kısırlık riski taşıyor. 2005-2010 yılları arasında yapılan araştırma İsveç’te yürütülmüştür.

1300 kadın gebelik süresince ve doğum sürecinde izlenmiştir. Kısırlık sorununun açık ara daha fazla kadınlarda görüldüğü tespit edilmiştir. Bu da bu kadınların düşük kiloda dünyaya gelmelerinden kaynaklanıyor. Erken doğum, zayıf doğum ve sağlıksız tüm doğumların sonucunda bu kız bebekler ileride anne olamayabiliyor.

Eğitimin burada önemli bir etkisi olabilir. Bulgulara ve araştırmalara daha çok ihtiyaç vardır. Düşük kiloda dünyaya geldiyse kadının kısırlık nedeni de anlaşılır ve 2.5 kat daha yüksek bir kısırlık riski vardır. Üreme organları fetal büyüme geriliği gibi sorunlar erken doğumla birlikte ilerler. Kısırlık tedavisi ile bu sorunlar aşılabilir. Kaynak.7gunsaglik

İnme-Felç Terapisinde Son Gelişmeler

Kardiyovasküler hastalıkların başında gelen inme ve felç için kök hücre doku yenilenmesi terapisi geliştirildi.

Özel hücre tiplerine ayrılabilen kök hücrelerden yeni dokular yaratılabiliyor bu da hücre ve doku yenilenmesi ile olası riskleri önlüyor. Avustralya Adelaide Üniversitesi'nden kök hücre araştırma merkezi konuya açıklık getirdi. İnme sonrası hastanın nörolojik iyileşmesi için dişten alınan pulpa kök hücresinin kullanılması klinik başarısıyla beraber umut vermiştir.

Yani dişten alınan bir madde ile kalp hastaları felç sonrası iyileşebilecek. Binlerce tedavi arasından sıyrılan ve etkili olan bu yöntem tıpta çığır açabilir. Diş ve beyinden alınan kök hücreler karmaşık ağları oluşturuyor bu kök hücreler dokuları yenileyerek iyileşmeyi sağlıyor. Diş kök hücreleri, beyin ve sinir hücrelerinin gelişimi ve onarılması için büyük bir potansiyele sahip.

Felç beyni etkileyen bir hastalık olduğundan beynin eski işlevine dönmesi için terapide beyne dişten alınan kök hücreler doku yenilenmesi için uygulanıyor. Normal nöronların gelişmesi için kök hücrelerin bu hünerlerinden faydalanılıyor. Kromozomlara özgü embriyonik kök hücre hattı kurularak inmeye tedavi umudu geliştirilmiştir.Kaynak.7gunsaglik